*
Romanı yeni okudum....Çevremdeki insanların ve hatta Edirne’de yaşayan,
aşina olduğum bir çok kişinin bu romanı okumamış olduğunu öğrenmem,
onu geç okumuş olmamın ruhumda oluşturduğu mahcubiyet duygusunu
azalttı..
Değerlendirmelerime göre yazılması gereken romanlardan biriydi...Ve sayın
Güngör Mazlum bu boşluğu doldurmuştu...
Aynı yıllarda Edirne’de görev yapmış emekli bir öğretmen olarak bütün yüreğimle kutluyorum kendilerini..
Anlatım harika! ...Sıkılmadan romanın sonuna geldiğinizi görüyor, bitmesini
istemiyorsunuz...Temmuz sıcağında içilen bir bardak soğuk su gibi....
Hatta bu romanın konusunu, izlediğim bir çok filmin senaryosundan daha
etkileyici buldum dersem, inanın abartmış olmam.
Filmi yapılabilecek nitelikte bir roman.
“Schindler’in Listesi”, “Sis ve Gece”, “1942 YAZI”, “Nüremberg Duruşması”,
“Sobidordan kaçış” ve ”Yaşam Savaşı” filmleri gibi, II. Dünya Savaşı yılların-
da, Yahudilerin maruz kaldığı zulmü anlatan filmlerin senaryoları kadar etki-
ledi beni “KırıkKanatlar” romanının konusu...
Edirne Yahudileri ile ilgili olması ve Atatürk Cumhuriyeti’nde, o yıllarda gerçek-
leşen olaylarla ilinti kurulması romanın çekiciliğini arttırıyor.....Zaten romanın
ayırt edici özelliklerinden biri de bu...
Örneğin; II.Dünya Savaşı yıllarında Edirne’de, insanların açlıktan öldüğünü,
ölü cesetlerinin çöp arabalarıyla taşındığını, Hitler 0rduları’nın Yunanistan’ı
işgal ettiği yılda, hali vakti yerinde olanların trenle-at arabalarıyla Edirne’yi
terk ettiklerini, ekmeğin, itiş-kakışlar arasında, fırınlardan karne ile alındığını,
ayrık otu kökünden ve süpürge tohumunda ekmek yapıldığını, Edirne Müftüsü’nün at ve eşek eti yemenin dinen sakıncası olmadığı hakkında fetva
verdiğini ve altı ay içinde Edirne’deki eşek kalmadığını “kırık kanatlar” romanından öğreniyorsunuz..
Yazar, romandaki Yahudilerin çektiği acıları da okuyucuya çok iyi hissettire-
biliyor.
Sonuna geldiğinizde, romanın bittiğine üzülüyorsunuz...Rüştü’nün Estel’e
kavuşup kavuşmayacağının merakıyla yanıp-tutuşuyprsunuz....
*
Bu roman sayesinde, Stalin’in 1944 yılında Kırım Tatarları’na uyguladığı sür-
günün, Balkan Savaşı’nda ve 93 Harbi’nde, Balkanları terketmek zorunda
kalan müslümanların yaşadığı zorunlu tehcir acılarını da duyumsamış oldum..
Parça parça bildiğimiz bazı tarihi olayların AYNI TARİHLERDE gerçekleşmiş olduğunu insan bu romanda daha iyi özümsüyor..
Örneğin; Atatürk’ün Millet Mektepleri’ni açması ile Harf Devrimi’nin hayata
geçirilmeye başlandığı tarihin 1928 yılı olduğunu;
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulup-kapatılması, Kubilayın şehit edildiği
Menemen Olayı’nın, Atatürk’ün Edirne’ye üç kez gelmesi ve üçüncü gelişinde
“YAŞA, VAR OL, ULU ÖNDER! ...” çığlıklarıyla karşılanması olaylarının 1930
yılında gerçekleştiğini daha iyi özümsüyoruz bu roman sayesinde.
*
Ayrıca, II.Dünya Savaşı yıllarında, komşumuz Yunanistan’la aynı sıkıntıları
yaşadığımızı, Türkiye’nin Yunanistan’a önemli miktarda gıda yardımı yaptı-
ğını, o günlerde yaşanan olumlu ilişkilerle Yunanistan’la kardeş iki ülke ol-
duğumuzu daha iyi anlıyor ve insanlık tarihinde daima mucizeler yaşan-
dığını, batan STRUMA GEMİSİ olayında hissediyorsunuz
1942 yılında, içinde 780 musevinin bulunduğu STRUMA adlı geminin,
Karadeniz açıklarında ani bir infilakla batması ve 18 yaşındaki Yahudi genci
DAVİT hariç,herkesin öldüğü olayda, tüm dünyanın geminin batmış olduğunu kurtulan Davit’le öğrenmiş olması, üstü örtülmeye çalışılan olayların
er veya geç bir gün ortaya çıkacağının mucizevi bir göstergesi gibi geldi bana..
Bu güzel ve yararlı eseri için saygı ve selamlarımı sunuyorum sayın Güngör
Mazlum’a...