Günümüzde yarım kuşak sonra her şey unutuluyor. Her şeyin çabuk unutulduğu ortama bir mum yakmak istedim. Kültürel geçmiş mirasları yeni kuşaklara aktarmak, köy hakkında bilgi sahibi olmalarını amaçlamaktayım.

Konularda detaylara inmedim.

Neden?

İstedim ki, detayları büyüklerine sorsunlar. Merak ettiklerini dedelerinden dinlesinler. Öğrenmek istediklerini öğrensinler.

1948 yılının “bocuk” gecesi ilk oksijeni Hasköy’de almışım. Orak çekiç buenu ile kazanılan paralarla okutuldum. Köyüme olan duyarlılık ve sorumluluğumun ifadesi olarak okuyacaklarınızı kaleme aldım.

Anılar insanları yaşatır. Hele bu anılar Hasköy’e aitse. Yokluk yoksulluk cehalet koyu biçimde çökmüştü. Yağan yağmur ardından sellerin arkasından çivi ve nal toplamaya çıkardık. Analarımızada tencerede pişirmek, tencereyi kaynatmak adına ot toplamaya. Yine mutluyduk.

Giysilerimiz farklı değildi. Ayakkabılarımızda farksızdı. İlerleyen yaşlarda giyilecek olan çarıklarda. Okul önlüklerimiz siyah boya yapılıyordu. Bazıları toz boya, bazıları keleve ağacından. Okul çantalarımız bezdendi.

Bizim kuşak şanslıydı öğretmen yönünden. Köyün kaderini değiştiren Neşet Bıçakçı ve Rasim Yormaz isimli öğretmenlerdir. 

Neden?

O süreçlerde köylüde yaygın olan ve yerleşen düşünce “Bizim çocuklar öğretmen olamaz”mış. Rasim Yormaz’dan aktarıyorum. “Bu anlayışı değiştirmek için çok mücadele verdim. Hiçte kolay olmadı. Ancak gördüklerine inanan insanlardı o dönemde. Birde çocuklar onlar için gerekliydi.” Çocuklar işe yaradıkları için devamsızlık oluyordu. Her türlü hayvan otlatması işi çocuklarındı.

Doğanın mevsimsel özelliklere göre müzik çaldığı özelliktedir Hasköy. Kışın poyrazının tiz ısırıkları vardı. Kuzey yöndeki mezarlığın asırlık ağaçlarından süzülerek. Köyün kuzeyindeki ağılların bugün yerinde yeller esen korularından süzülüp gelen ıslıklar. Sabahın sessizliğinde öten kuşlar. Gecenin sessizliğinde yabani hayvan sesleri.

Üşüten poyrazın aksine ısıtan lodosun getirdiği seslerle bütünleşmesi bir başkadır. Lodosun en önemli faydası sanırım denizden getirdiği iyotun otlakiyeyi yalamasıdır. Hayvancılık açısından çok yararı olmuştur. Bu nedenledirki Hasköy’de yetişen özellikle küçükbaş hayvanlar çok lezzetlidir. Döne döne aynı yerde otladıklarını gözlemlemişimdir. Toprak hayvan insan üçgeni bütünleşmesi. Hayvan otlatma işi çocuklarındı. 

Fukaralık cehalet sarmalı nasıl bir şey bizler o dönemi içimize sindirerek yaşadık. Okuma yazma bilmeyenler çoğunlukta. Okur yazar sayısı az. Mektup yazdırmak mektup okutmak diye bir şey vardı. 

Tek öğretmenli ilkokul. Beş sınıf bir arada. 150 üzerinde çocuk. Öğrenciler büyük. İşe yarar konumdalar. Küçük sınıfların başına büyük sınıflardan öğrenciler görevlendirilirdi. Öğretmenli öğretmensiz ders saatleri vardı. Okul malzemelerimizi genelde yumurta ile alırdık. Okul malzemelerimizi özenle korurduk. Tümümüze yakınımızın çantaları elde analarımızın diktiği bez çantalardı.

Hasköy eski bir yerleşim yeri. Yollara tutunma özelliği taşır. Suluca, Çelebi’yi takiben tepe önünden geçip posta yolu ile Umurbey üzerinden Enez’e giden bir güzergah. 1960’lı yıllarda yapılan Keşan Enez karayolu.

Keşan Enez karayolunun köyün içinden geçmesi epey tartışıldı. Mezarlık yanındaki “Çingene mezarlığı”ndan geçmesi gündeme gelince görevli mühendis o anda güzergahı bugünkü noktaya çekiyor. Köyün içinden geçmesi ısrarından vazgeçiyor. Büyüklerimiz çocuklarımız tavuklarımız çiğnenir tartışmasını yapmışlardı.

Keşan Enez yolu yapılışında o güne dek makine gücü görmeyen köyümüz insanları dozerlerin palamut apaçlarını sökmedeki görüntülerini hayretler içinde seyrediyordu. 

Hasköy yüksek bir noktaya kurulmuştur. Batısında çeşme deresi, şoldurdaktan ilibizliye uzanan hat.

Doğuda Kösederesinden başlayıp Çukur çeşmeden kavaklara uzanan çizgi. Kavaklara bir parantez açmak gerek. Hasköy’ün yükünü çekmiştir yıllar yılı. Köyün sığırını, danasının, mandasının, koyun keçisinin salındığı yer. Büyükbaş hayvanların sıvat olarak kullanıp öğle istirahatı yaptıkları yerdi. Mandaların bataklandığı, kaz sürülerinin beslendiği alandı.

İlkbaharın gelişi hıdrellez şenlikleri yapılırdı. Hıdrellez ağaçları denilen yerde salıncaklar kurulurdu. Gençler çocuklar sallanır. Gönüllerince eğlenirlerdi. Hasköy bahara bir anlamda merhaba derdi. Hamur işi ağırlıklı yiyecekler kesilen oğlaklar yenirdi. 

Kurak giden aylarda yağmur duaları kavaklarda yapılır. okunan taşlar çuval içinde dereye bırakılırdı. Ardından tutulan bir iki kişi dereye atılır. Köyden temin edilen malzemelerle yapılan yemekler ikram edilirdi. Kavaklar deresinin suyu ile sulanan Hacı Mustafa’nın sebze bahçesi unutulmaz. Eşeğin dönerek akıttığı su ile sulanırdı. Özel bir düzeneği vardı. Sebze ihtiyacı para veya tahılla takas yöntemi ile alınırdı. Bahçe bozulduğunda biz çocuklar ellerimizde çakı ile taraş yapardık. Koçan diye tabir ettiğimiz lahana köklerini soyup tavşanlar gibi kemirirdik.

Bahçede yağ çıkarılan bir yağhane vardı. Susamdan “şırlan yağ” yapılırdı.

Şırlan yağı ekmek üzerini sürüp üzerine toz şeker serperek yenirdi. Ardından “Gazoz” fabrikası kuruldu. Gazoz üretilip satılıyordu. 

Kavaklarda diğer önemli fabrika ise Recep Kılıç ve Emin Serin tarafından kurulan un değirmeniydi. Yöre köyler unlarını ve hayvan yemlerini burada öğütürlerdi. Aba dövme makinesi vardı. Dokunan abalar burada dövülürdü. Aba dövme diye bir şey vardı. Aynı zamanda pamukları tohumlarından ayırıp kabarma işlemide burada yapılmaktaydı. Un fabrikasının birde aırı vardı. Komşu köylerden öküz arabaları ile gelinirdi. Mevsimine göre hayvanlar burada barınmakta idiler. Beslenmeleri bu ahırda yapılmaktaydı.

Hasköy’ün derelerinin kendine özgü işlev ve uğultuları olurdu. Dört mevsim su eksik olmazdı. Şırıl şırıl su akar hayvanlar için içme suyunu temiz temiz sunarlar ve onların yıkanmasında rol alırlardı. 

Koyunlar derelerde (sulu dere) yıkanır, çocuklar derelerde yüzme öğrenirdi. Çeşme deresinin uğultusu ile büyüdüm. Karakütük, Derinderelerei Suludere, Çayırdere, Hırsızderesi, Bağlarderesi ve Cevizlik dereleri birkaç tanesi. Fkat çocukluk yaşamımızda önemli yerleri olanlardı. 

Bugün itibarıyla bu derelerin çoğu kurudu. Bazılarında sular azaldı. Sonuçta bitkiler ve diğer canlılar açısından olumsuzluk çıkmış oldu ortaya.

Taşından su damlayan ve çok soğuk suyu olan Çüllür deresi unutulur mu?

Her hanenin kenarlarına kendi gereksinimlerini karşılayacak sebze bahçesi yaptığı dereler. O minicik bahçelerde yetişen lezzet ve ekilen ayrı güzellik sağlayan bir iki kök çiçekler.

Köyün kazı ve ördeğini yüzdüren o büyüleyici ortamlar yok oldu. yok olan aslında bir yaşam kültürü. Hormandan uzak besin maddeleri. Üretimi terk eden bir yapıya geçiş her tür gelenek ve göreneği popüler kültüre teslim eden bir kır yaşamı.

(Sürecek)