Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gamze Varol, "2020 yılında kanser istatistiklerine bakıyoruz. Tüm dünya genelinde 2020 yılı öncesi akciğer kanseri tüm dünyada her iki cinsiyet için en sık görülen kanser yani toplam cinsiyetlerde en sık görülen kanserdi. Ama 2020 yılı sonrasında yaptığımız test sonuçlarına göre şunu görüyoruz akciğer kanserini geçti meme kanseri. Şu an tüm dünya genelinde meme kanserini en sık görülen kanser olarak nitelendirebiliriz" dedi.
NKÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gamze Varol, meme kanseri vakalarında artış olduğunu belirterek, her kadının mutlaka tarama yaptırması gerektiğini söyledi. Meme kanserine yakalanmanın pek çok sebepleri olduğunu anlatan Varol, "Bunların bir kısmı değiştirebileceğimiz sebepler bir kısmı da değiştiremeyeceğimiz sebepler. Şimdi genetik faktörler, yaş, cinsiyet, örneğin kadın olmak başlı başına bir risk faktörü. Aileden meme kanseri geni taşıyor olmak bir risk faktörü. Bunları değiştiremiyoruz. Ama son dönemlerde özellikle yaşam koşullarındaki değişiklikler, çalışma koşulları, çevremiz, aldığımız gıdalar, tükettiğimiz besinler, soluduğumuz hava ve tabii işte sigara kullanımı, alkol kullanımı, hareketsiz yaşam gibi kişisel ve bireysel faktörler birleşince son dönemlerde meme kanserinde artış görebiliyoruz. Tabii şunu da eklemek mümkün erken tanı ve tarama olanaklarının artmasıyla biz artık meme kanserini de araştırmaya başladık. O da daha fazla kanser tespitinde önemli bir faktör olabilir" diye konuştu.
KADINLAR MEMELERİNİ TANISINLAR
Kadınların memelerinin tanımanın çok önemli olduğunu ifaden eden Varol, şöyle devam etti: "Memelerinde en ufak bir farklılık, değişiklik onlarda bir şüphe uyandırsın. Ama bundan daha öncesi memede ele gelen bir kitle ya da memede normalde olmayan bir olgunun, farklılığın, asimetriğin işte memenin derisinde büzüşme ya da portakal kabuğu görüntüsünün ortaya çıkması tabii bunlar tehlike belirtileri ve mutlaka hekimimize başvurun diyoruz. Biz istiyoruz ki aslında her kadın 20 yaşından sonra memesini tanısın. Ve üç yılda bir klinik meme muayenesine gitsin. Çünkü herhangi bir farklılığı en iyi kadın anlar. Ama bu kadın eğer 40 yaşındaysa yıllık klinik meme muayenesi yapsın. Tehlike belirtileri memesinde daha önce olmayan bir kitle, bir şişlik, iki meme arasında bir farklılık. Her kadının memesi aynı değildir. Hani yüzümüzdeki farklılıklar gibi."
Varol, Türkiye'nin meme kanseri taramalarında şanslı bir ülke olduğunu belirterek, "Bir kere rutin tarama programımız var. 40-69 yaş arasındaki kadınları riskli kabul edip tarıyoruz. Ama biz biliyoruz ki 17 yaşındaki genç kızımız da meme kanserine yakalanabiliyor. 70 yaşındaki kadınımız da meme kanserine yakalanabiliyor. Tam da bu noktada kişiye göre riskten bahsetmek mümkün. Ailesinde meme kanseri varsa birinci derecede yakınında meme kanseri geni taşıyorsa daha erken yaşlarda tarama programına alıyoruz. Ama herhangi bir riski yoksa işte erken gebe kalmış, 30 yaşından önce gebe kalmış, 30 yaşından önce doğurmuş, en az iki yıl anne sütü ile çocuğunu beslemiş bir ailesel risk faktörü yok, bireysel risk faktörü yok. İşte bu tür durumlarda normal rutin tarama programına biz 40 yaşından sonra kadınları duyarlı olmaya, tarama programına katılmaya çağırıyoruz. Şöyle de bir şey var, annesi diyelim 40 yaşında meme kanseri tanısı almış. O zaman kızına dönüyoruz diyoruz ki, 'Sen daha erken, en az 10 yıl öncesinde gel, biz seni tanıma programına alalım.' O yüzden rutin tarama programıyla ilgili bilgiler verebiliriz. Bunlar doğru ama. Biz kadınlarımıza diyoruz ki riskiniz kendinize özeldir" dedi.
RİSK 2 KAT ARTI
Son 20 yılda meme kanserinin iki kat artığını söyleyen Varol, şunları kaydetti: "Ama öteki yandan meme kanserinden ölüm oranlarının da çok azaldığını söylememiz mümkün. Çünkü öncelikle risk faktörlerinin neler olduğunu öğrendik. Erken tanı uygulamaları, ölüm oranlarını çok azaltıyor. Çünkü erken tanıyla meme kanseri neredeyse tamamen iyileşebilen bir hastalık oldu. O yüzden eskiden 100 binde 15'ler gibi ölüm oranlarından söz ederken şu an 100 binde 1,5'ler dolayında. Artık biz meme kanserini en çok öldüren değil de, en çok görülen, aslında erken tanıyla korunabilen, tamamen iyileşebilen bu anlamda kadınlarımızın yaşam kalitesinin artması, tanı ve tedavi olanaklarının gelişmesiyle daha iyi, daha uzun, daha kaliteli bir yaşam sağlayabilmek için erken tanıyı aslında vurguluyoruz. O yüzden pek çok kadınımızın, 'Doktora gidersem bana kanser derlerse, ne yaparım?' korkularından gitmediklerini görüyoruz. Başıma neler gelecek kaygıları nedeniyle de gerçekten daha da çok ihmal eden, yanlış sağlık inançları nedeniyle meme kanserindeki tanı ve tedavisini geciktiren kadınlarımız oluyor. Onlara da şöyle söyleyebilirim, geç tanı diye korkmayın. Güncel tedavideki büyük gelişmeler, bireye özgü tedavinin artması, hakikaten yaşam süresini de, yaşam kalitesini çok artırdı. O anlamda da şanslıyız."
MEME KANSERİ AKCİĞER KANSERİNİ GEÇTİ
Varol, meme kanserindeki artışın, akciğer kanserini geçtiğini belirterek, "2020 yılında kanser istatistiklerine bakıyoruz. Tüm dünya genelinde 2020 yılı öncesi akciğer kanseri tüm dünyada her iki cinsiyet için en sık görülen kanser yani toplam cinsiyetlerde en sık görülen kanserdi. Ama 2020 yılı sonrasında yaptığımız test sonuçlarına göre şunu görüyoruz, akciğer kanserini geçti meme kanseri. Şu an tüm dünya genelinde meme kanserini en sık görülen kanser olarak nitelendirebiliriz. Çünkü kadınlarda çok yaygın gerçekten, kadın olmak başlı başına önemli bir risk faktörü. Bu yüzden hem erken tanı olanaklarının artması hem de etrafımızdaki risk faktörlerinin artmasıyla birlikte aslında daha fazla kadın meme kanserine yakalanıyor. Neredeyse 70 yaşına gelene kadar her 8 kadından 1 tanesinin meme kanseri tanısı alacağını öngörüyoruz. Ülkemizde de yılda yaklaşık 25 bin dolayında kadın meme kanseri tanısı alıyor. Bunlar çok önemli rakamlar. Ve bir pandemi geçirdik, insanlar evde kal dedik. Ve bu evde kalma süresi biraz uzadı. Dolayısıyla insanlar belki belirtileri olduğu halde gitmediler, aksattılar. Şu an geldiğimiz noktada ülkemizde aslında pandeminin de etkisiyle kanser tanısının eskiye kıyasla biraz daha geç konulduğunu görüyoruz, biraz gecikti. O yüzden bu ay meme kanseri farkındalık ayı. Biz diyoruz ki tamam artık lütfen taramalarınızı ihmal etmeyin" diye konuştu.
Türkiye'nin batılı ülkelere göre bir farkı olduğunu söyleyen Varol, şu ifadeleri kullandı: "Mesela Amerika Birleşik Devletleri'nde meme kanserleri 50 yaş üstündeyken Türkiye'de neredeyse yarısı 50 yaş altında, 40-50 yaş arası. Böyle olunca biz genç kadınlarda da yani 40 aş ve üstü kadınlarda da taramayı çok önemsiyoruz. Aslında kendimi risk altında görmüyorum diye düşünmemeleri lazım. Taramalarını ihmal etmemeleri lazım. Çünkü ne yiyoruz, ne içiyoruz, bilmiyoruz. Çevresel maruziyetleri ya da çalıştığımız ortamda ne tür maruziyetlerle karşılaşıyoruz. Nelere maruz kalıyoruz bilmiyoruz. Son dönemde yapılmış çalışmalar bize kimi gıdaların ki, bunun içinde alkol de var. Alkol tüketiminin, kimi gıdaların, obezitenin bir takım kullanılan kozmetiklerin içindeki maddelerin kimyasal ajanların sanki meme kanserine neden olan hormonlar var, östrojen, progesteron gibi. Bugün biz diyebiliriz ki meme kanserinde genetik faktörler yüzde 20-30'lar dolayındaysa, çevresel yüzde 70'ler dolayında. Biz bütün bireysel risk faktörlerini kontrol etsek bile ölümleri yüzde 30 düzeyinde azaltabiliyoruz."