ENEZ MEKTUBU - Ulaş DEMİRAY
Kurtuluş Savaşı sürecinde Saray İstanbul’daydı. Devletin başı da bu sarayda oturan Padişah Vahdettin idi. Zaman içinde kendi saltanatının ve canının derdine düşen Vahdettin Sevr anlaşmasına dahi imza atacak bir çaresizlik içindeydi. Vahdettin için Kurtuluş Savaşı kendi kurtuluşunun savaşı idi.
O dönemde, saraydan, yani Vahdettin’den bu ülkenin kurtarılmasını bekleyenler ancak ve yalnız o dönemin sistemden nemalanan tefecileri ve döviz spekülatörleridir. Galata bankerleridir. Kapitülasyonların uygulayıcılarıdır. Ya da bu padişaha körü körüne biat eden halkın zavallı bir kesimidir.
1922’de sonuçlanan gerçek Kurtuluş Savaşı’nın önderi ve kadroları bellidir. Onlar saraydan gelmediler. Demem o ki devleti batıranlar kurtarıcılığa soyunamazlar. Saraylılar, Kurtuluş Savaşı’nı olsa olsa kendi kurtuluşları için yaparlar.
Sonuçta Bu ülkenin demokratik bir seçime, seçim sonrası bembeyaz bir sayfaya, çağdaş bir hukuka, barışçıl bir dış politikaya, güvenilir bir devlet yönetimine ihtiyacı vardır.. O nedenle “Kurtuluş” sandıktadır. Kurtuluş savaşı yeni önderlerle, yeni kadrolarla, lafla değil özde yerli ve milli politikalarla yapılır.
XXX
Sayın Erdoğan’a diyecek fazla sözüm yok.. Çünkü “Yoğurdum ekşi” diyen yoğurtçu olmaz. O inandığı yolda bilime değil, nasslara bakarak bir yol tutturmuş gidiyor.. Benim nezdimde asıl affedilmemesi gereken Devlet Bahçeli’dir. Anahtar onun elindedir. Krizi isterse bir günde çözer. Affedilmeyecek olanlar suskun AKP ve MHP milletvekilleridir.
Keşke bu milletvekilleri TBMM’de oldukları bu dönemde hiç yoksa bir kerecik Bahçeli’nin ya da Erdoğan’ın değil Milletin vekili olduklarını hatırlayabilseler ve “Biz kaybedelim ama ülke kazansın” diyebilseler.
Nasıl olsa bir daha geri gelme şansları hemen hemen hiç yok. Böyle bir tavır "Köprüden önce son ONURLU çıkış”tır