İnsanların yaşamında göçler hiç eksik olmamıştır. 1912-1913 yıllarında Balkan göçü, savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, Bulgaristan Başkanı Jivkov baskısıyla yaşanan Jivkov göçü ve son zamanlarda Ukrayna vatandaşlarının göçü, farklı bir göç de beyin göçü yani bilim adamlarının dışarıya göçü, göçler bitmiyor. Okurlarıma farklı bir göçü öykü ve türküsüyle aktarmak istedim. 1914 İkinci Cihan Savaşı’nın başlaması Akdeniz’in sularına inmeye çalışan Rusya’ya bir fırsat doğurmuş, Anadolu’ya girmeye başlamıştır. Türk ordusunun büyük bölümü kışın şiddetiyle Sarıkamış Dağları’nda dolmuştur. Savunma gücü kalmayan Erzurum halkı kurtuluşu göçte aramıştır. Erzurum’u terk eden kafileler içinde bir ağıt yükselir o göçün acısını ızdırabını türkü olarak kuşaktan kuşağa aktarılır.
İşte o türkü;
Göç göç oldu göçler yolla dizildi
Uyku geldi ela gözler süzüldü
O zaman da elim yardan üzüldü
Ağam nerden aşar yolu yaylanın
Doldur doldur nargilemi tazele
Sarardı gül benzim döndü gazele
Tut elimden indir beni mezara
At üstüme avuç avuç toprağı
Asker indi Ilıca’nın düzüne
Geri döndüm şehir çarptı gözüme
Ben garibim kimse bakmaz yüzüme
Ağam nereden aşar yolu yaylanın