Çok yıllar önce daha sosyal medyanın henüz hayatımıza nüfuz etmediği yıllarda Google’ın şimdiki whatsapp gruplarına benzer grupları vardı. O zamanlar cep telefonu teknolojisi internet hızı bugünkü gibi gelişmiş değildi. Genelde masaüstünden internete giriliyordu. Yine o zamanlarda grupta yazdığım bir yazımı ve 2007’in bir ilkbahar sabahı yaşadığım bir olayı da Keşan Postası’nda yayınladığım ve sonrasında günümüze uyarladığım köşe yazımdan size bahsedeceğim.
Kent Kültürünün Son Temsilcileri Keşan'ın Kırmızı Belediye Otobüsleri
Anneannemler, Yuvam Evlerinde otururlardı; işte o zaman başladı kırmızlılarla olan tanışıklığım. Şimdi hatırlamıyorum fiyatların rakam olarak ne kadar oluğunu; ama öğrenci ve sivil fiyatlarının çok uygun
olduğunu anlayabiliyordum. Ayrıca bilet uygulamasına daha geçilmemişti o zamanlar. Yıllar sonra bilet uygulamasına geçilmişti. Konumuz o değil, kırmızılar konumuz. Kırmızılar bir ekoldü. Nerden bakarsanız bakın üstlerinden fenomenlik akar. En eskilerini hatırlarım şöyle ki; "Önden binilir, arkadan inilir" yazıları olan otobüse bindiğinizde merdivenleri çıktığınızda şoförün sağ yanında motorun üstünü kapatan geniş bir bölüm vardır. Hatta o bölüm üzerinde yolcular da oturur ve şoförün para sandığı da o bölümdedir. O bölüm ile yolcuların ilk koltuğu arasından geçerken ayaklarınız sıkışır ve illa da o motorun üstünü kaplayan bölüme el desteğiyle dayanılarak geçilir. Hatta cumartesi günlerinde ise o sıkışık kısımda illa bir de pazar çantası vardır. Kendine has bir konforluğu da vardır kırmızıların. Örneğin kaloriferleri -ayakkabınızı yakacak cinsten- çok çok iyi yanıyordu. Perdeleri vardı bazılarında güneşten koruyan. Sürücüleri de kırmızılara yakışan fenomenlikte idiler, A.B.D. (Amerikan) filmlerinin karakter- oyuncularını andırırlardı bende. Bildiğim kadarıyla içlerinden bir şoför ağabeyimizin gençliğinde Yeşilçam deneyimi olduğunu duymuştum. Hatta bu yüzden kendisine "artist (adını hatırlamıyorum, Mehmet olabilir)" dendiğini hatırlıyorum. Şu an düşündüğümde ve gözümün önüne getirdiğimde aynen suretleri aklımda. Anılarımız oldu bu kırmızılarda. Keşanspor'un yaz tatillerinde futbol okulları vardı. Ben her yaz giderdim. Hazır sözü geçmişken Keşanspor'da futbol hocalığımızı yapan o dönem Keşan Atatürk Ortaokulu Beden öğretmenimiz Mustafa Dinç'in de kulaklarını çınlatmak istiyorum. Her sabah bu kırmızılara biner giderdim. Bir gün bir baktım küçük şirin kırmızı bir şey geldi durağa. Tereddüt ettim baştan, sonra şoför amca el etti bana "gel" dedi "yeni bunlar" dedi. O kadar çok beğenmiştim ki koltukları çok rahattı ve ben hep arkaya otururdum; çünkü arka taraf daha yüksekteydi. Çocukluk işte...
Lise yıllarında İpsala'dan Liseyi okumak için Keşan'a yerleşen ve Çamlıkent'te oturan bir arkadaşımın bir anısıyla devam etmek istiyorum. Cumartesi günü çarşıya çıkan arkadaşım evine dönerken çarşıya çıkarken kullandığı kırmızıyı kullanmak ister; ancak küçük bir hata yapar Keşan Belediyesi yerine Beyendik Belediyesi'ne biner. İlk baştan kuşkulanır; çünkü tavuklar vardır :) Çamlıkent'i geçtikten sonra farkına varır ve şoföre söyler inmek istediğini şoför de arkadaşa; "kızanım götürceedik seni bizim küe" der. Yıllar geçti bilet uygulamasına geçildi ve o geçiş dönemi biraz uzun ve zahmetli olmuştu; ancak sonunda Kentli Kültürün gereği olarak bilet atma alışkanlığı kazanılmıştı. Kırmızılar 65 yaş üstü yaşlılarımızı paso uygulamasıyla bedava taşımaya başladılar. (Not: Belediye Başkanı ismi vermiyorum Keşanlı olup da bu hizmetleri kimin yaptığını bilmeyen yoktur kanımca.). Bayramlarda ve de cenazelerde de... Bunlar hep Kentli Kültürün getirdikleridir. Kırmızılar Kentlilerin bir simgesidir. Kırmızılar sosyal dayanışmanın adıdır. Önceleri yavaş yavaş Kentli simgesinin yanına minibüsler getirildi. Sonraları daha da arttı ve iyice rantiyelik oldu. Şimdi ise Tekel konumunda. Bayram sabahları mezarlığa giderken binebiliyoruz artık bir de cenazelerde kırmızılara...
Bu hasret acaba ne zaman bitecek?
Kentli Kültürümüzün simgeleri Keşan'ın Kırmızı Belediye Otobüsleri
Nerede? Gelecekler mi?
Robert Plant Yenimescit’te Çay İçebilirdi
Yıllar önce bir pazar sabahı müzik öğretmeni olan kardeşimin telefonuyla başladım güne. 20 Mayıs 2007 kardeşimin beni aradığı tarih, pazar günü çıkan Sabah gazetesi kültür sanat ekinde bir yazı okumuş. Yazının başlığı “Robert Plant ile 10 dakika”. (Ve Keşan’da müzik, sanat ve spor konusunda o zamanlar çok samimi olduğum Hakan ağabeyime de bahsettim bu yazıdan hatta kendisi Antalya’daki konserine de gitmişti.) Başlıktan anlaşılacağı üzere adamın zamanı yok, röportajı bile anca bu kadar verebilmiş. Hiç tanımasanız bile bu adama mühim biri dersiniz.
Evet, gayet mühim birisi kendileri, o kadar ki; biraz istatistikî bilgi verdiğimizde mühim birisi olduğu somut olarak kafamıza yerleşecektir diye düşünüyorum.
Led Zeppelin grubunda iken bugüne kadar 111 milyonu Amerika’da dünya genelinde ise 300 milyonun üzerinde albüm satışına ulaşmış Amerika’da Beatles’tan sonra 2. sırada.
Bunun rakamsal olarak değeri nedir diye kabataslak bir hesabını yaparsak 300 milyon çarpı 20 TL dersek (20 TL değildir ama biz alınabilir değer olarak verelim) 6 milyar TL yapar. Yani <O dönemki parayla> 170 tane pazaryeri projesi demektir. Ya varıp da bu adam buraya para verecek diye bu örneği vermedim, ben bir müzik adamının elde ettiği mali gücü güncel bir veri olan pazaryeri projesi ile karşılaştırarak kafamızın bir yerinde bulunsun diye örnekledim.
Röportaj 10 dakika olunca arada röportajı yapan muhabir Plant’ın dünya müziklerine ilgisinin olduğunu bildiği için Roman Müziği ile ilgili olarak bir konu başlığı açıyor. Muhabir Roman Müziğinin en iyi yapıldığı yerlerden birinin Keşan olduğunu ve İstanbul’a 2.5 saatlik bir uzaklıkta olduğunu Plant’a söylüyor.
Plant da zamanın kısıtlı olduğunu ama Roman müziğini de dinlemek istediğini ifade ediyor. Böyle olunca müzik ve sosyal etkinlikler konusunda ilgili olan Hakan Ağabeyime dönemin Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’a bu durumu aktarmasını istedim. Robert Plant’ın Keşan’a gelmesi için belediye başkanlığı olarak bir girişimde bulunabilir diye düşündüm. Keşan’ın tanıtımı açısından bulunmaz bir fırsat diye de düşünmedim değil.
Robert Plant buraya gelebilirdi yanında bir sürü yayın organıyla beraber, bir düşünsenize Yenimescit’te klarnetler, davullar, darbukalar, cümbüşler, kemanlar ve gitarlar. Otururdu meydandaki kahvelerden birisine bir demli çay içerdi ve dünya izlerdi.
Eee izleyecek de n’olcak? Bir şey olmayacak canım bu adamın hiç fanları yok ya zamanında Pakistan’da bulundukları dönemde olduğu gibi fanları Pakistan’a gitmedikleri gibi Keşan’a da gelmezlerdi. Yüzlerce dünya vatandaşı sırf bu Romanları merak ettikleri için gelmezlerdi eminim.
Robert Plant belki de burada bir beste de yapmazdı bir de klip de çekmezdi. Gelseydi belki ama gelmediği için nerden çekecek tabii ki.
Biz hala Erikli’ye Turizm Lisesi’nin ne kadar dâhiyane bir fikir olduğunu tartışa duralım <O dönemim en çok konuşulan konusuydu> ah be sevgili Mehmet Özcan Başkanım keşke demeseydiniz “ne iş yapar bu adam?” diye ah be o kadar hayalimiz gitti vallah.
Velhasıl o günkü heyecanımız kursağımızda kaldı. Belediye Başkanı değişti. Şimdi Keşan Belediye Başkanı Mustafa Helvacıoğlu’na köşe yazım vasıtasıyla isteğimi dile getireyim.
Sayın başkanım yazıda da bahsettiğim üzere bu adam önemli bir adam. Robert Plant’ı Keşan’a getirelim Yenimescit’te demli bir çay içsin, bizimkiler bir müzik ziyafeti çeksin ona, Saros’u, Gala Gölü’nü gezdirelim tadından yenmez. Teklif benden yapması sizden…