28 Şubat’ta İdlib’te bir günde 36 kınalı kuzumuz şehit düşünce hepimiz derinden sarsıldık. Aynı anda çok sayıda şehit haberi şok etkisi yarattı. Oysa Suriye bataklığına girdiğimizden beri resmi rakamlara göre Fırat Kalkanı Harekatında 71, Zeytin Dalı Harekatında 54, Barış Pınarı harekatında 9, İdlib Harekatında ise şu ana kadar 57 olmak üzere toplam 191 şehit vermişiz. Diğer ölümlerin çoğu ne yazık ki sadece küçük birer gazete haberi olarak kaldı. Allah tüm şehitlerimizin mekanını cennet etsin.
Neden gençlerimizi Suriye bataklığına sürdük? Oysa 2011 yılına, yani Arap baharının etkisi ile Suriye’de muhalif gösteriler başlayana kadar Suriye ile can ciğer kuzu sarması idik. 2007-2011 arası iki ülke dostluğunun tavan yaptığı yıllardı. O derece ki birlikte diz dize tatil yapılan kardeşim Esad vardı. Fenerbahçe bizzat dönemin başbakanı tarafından 2007’de Halep Olimpiyat stadının açılışına götürülmüştü. 12-13 Ekim tarihlerinde Halep ve Gaziantep’te Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSİK) Ortak Bakanlar Kurulu Toplantısı yapılmıştı. Toplantıya 25 bakan katılmıştı ve bu haber medyada ‘İki Ülke Tek Kabine’ manşetleri ile yer almıştı. Sonrasında iki ülke arasındaki YDSİK ilk toplantısı iki ülke başbakanlarının katılımı ile 22-23 Aralık 2009’da Şam’da yapılmış ve kapsamlı bir rapor düzenlenmişti. Hatta 12 Eylül’de yapılan ve sonucunda 15 Temmuz darbe girişimine yol açan 2010 referandumunda Başbakan Erdoğan Suriye ilişkilerindeki gelişmeleri örnek gösterip ‘Evet’ oyu istiyordu. Amerika’nın özellikle Ortadoğu ülkelerini yeniden design amacı ile körüklediği bu gelişmeler ile Türkiye birdenbire 2011 yılında Suriye’ye cephe aldı. Özgür Suriye Ordusu adı verilen örgütün İstanbul’da toplantılar yapmasına, Türkiye’de yapılanmasına ve hatta ana üssünü Hatay olarak belirlemesine ön ayak olundu. ABD ile birlikte Türkiye’de ‘Eğit Donat’ kamplarında bu gruplar Suriye iç savaşına hazırlandı. 2015 yılında ABD bu guruplar içinde El-Kaide uzantısı El Nusra militanlarının olduğunu belirtip bu faaliyetten çekildi ve ağırlığını sadece Kürtlere verdi.
Bugün Suriye’deki gelişmeleri harita üzerinden gün gün izlemek için youtube’a ‘SyrianCivilWarandSpillover: EveryDay’ yazın ve izleyin. 2011-2018 ortasına kadar Suriye’de neler olduğunu açıkça gösteriyor. Ne olduğunu özetliyeyim.
2011 ayaklanmaları sonucunda dış ülkelerce silahlandırılan dinci militanlar ülke içinde mevzi kazanmaya başladı. 2012 yılında en hızlı yapılanma Türkiye’nin Hatay sınırında oldu. Dinci gruplar hızla genişlerken Türkiye sınırında da ABD destekli Afrin, Kobane ve Cezire gibi Kürt kantonları oluşmaya başladı. Muhalif gruplar hızla genişlerken PYD/YPG güçleri de fırsat kollamaktaydı. Bu ortamda 2013 başlarında Irak ve ne hikmetse Türkiye sınırında İŞİD yapılanmaları başladı. 2014 yılında Suriye’nin yarıdan fazlasına hakim olan İŞİD Türkiye sınırlarının da yarısında cirit atmaktaydı. O dönemlerde Türkiye’nin hangi ülkelere vize kaldırdığı ortadadır. Hatta o dönemde bazı siyasiler bu katillere bazı öfkeli gençler deyip açık destek bile vermekteydi. Bu ülkelerden akın akın gelen dinci militanlar Türkiye sınırını kolayca geçip İŞİD’e katılmaktaydı. O derece ki belli merkezlerden otobüslerin kaldırıldığı hala hafızalardadır. MİT tırları konusu da hala tartışılmaktadır. Amerika’nın kendi stratejileri için bölgede geliştirdiği aşikar olan İŞİD öylesine güçlenmişti ki ülkenin her yanında katliamlara girişmişti. Yılında 2014 İŞİD’inKobane’de Kürt katliamına girişmesi belki ABD oyununun bir parçası idi ama Kürtlere karşı tüm dünyada sempati oluşturmuştu. Bu katliam sayesinde tüm dünyanın desteğini arkasına alan Kürtler İŞİD’i durduran kahramanlar statüsüne yükseldi. İŞİD’i yenen Kürtler Türkiye sınırının neredeyse tamamında hakim olmak üzereydi ki Türk ordusu İŞİD’in elinde kalan tek bölgeye Fırat Kalkanı Harekatını düzenleyip Kürtlerin önünü kesti. Sonrasında yapılan Zeytin Dalı Harekatı sınırın bir kısmının PYD/YPG elinden kurtarılmasını sağladı. Bu arada rejim ülkenin çoğuna yeniden hakim olurken ana sorun Kürtlerin ülkenin dörtte birinden fazlasına sahip olması ve İdlib’in Türkiye destekli dinci grupların elinde olması kaldı. Türkiye geç kalmış da olsa Kürt’lerinFıratın doğusunda sınırın tamamına hakim olmasından ve Amerika’nın bu terörist grupları ağır silahlarla teçhiz etmesinden rahatsızlık duydu. Barış Pınarı harekatı ile belirli bir bölgeyi kontrol altına alarak mültecileri buraya yerleştireceğini ilan etti.
Bugün Türkiye için en sıkıntılı konu İdlip meselesi. Rusya ile yapılan Soçi mutabakatında rejim ile ateşkes sağlanmış ve 2018 yılına kadar Türkiye’nin İdlib’teki dinci grupların ağır silahlardan arındırılması, ılımlı muhalifler dışındaki El-Nusra militanlarının bölgeden atılması ve M5 karayolunun ulaşıma açılması öngörülmüştü. Son dönemde Rusya destekli rejim kuvvetleri İdlib’e saldırılar düzenlemekte. Türkiye de bu duruma müdahale etmek için İdlib’e takviye kuvvetler gönderdi. Bu süreçte Türkiye Rusya’yı rejim kuvvetlerinin saldırılarını önlemeyerek Soçi mutabakatına uymamakla suçluyor. Bizim basında yer almasa da Rusya da Türkiye’yi Dinci grupları ağır silahlardan arındırmayarak ve bölgeden sürmeyerek Soçi mutabakatına uymadığını söylüyor.
Şubat ayı iki ülke arasında gerilimin en çok yükseldiği ay oldu. 20 Şubat’ta Türkiye İdlib’e komando takviyesi yapıp rejim güçlerine karşı operasyon başlattı. Aynı tarihte dinci gruplarca Lazkiye’deki Rusya hava üssü Hmeymim’e 7 füze fırlatıldı. Füzelerin menzili göz önüne alındığında bu füzelerin Türkiye Roketsan yapımı MLRS T-122 füze bataryalarından atıldığı iddia edildi. 28 Şubat’ta ise Rusya destekli rejim uçakları 36 Türk askerini şehit etti. Suriye’de bulunan Türk birliklerinin Rusya izin vermediği için hava desteğinden yoksun olması da ayrı bir zafiyettir.
Bugün hepimiz yaşadığımız acı etrafında birleştik. Ancak bu acıyı sorgulamaz ve sorumlularından hesap sormazsak korkarım acılarımız daha uzun süreli olacak. Bugün bazı çok bilmişlerin söylediği gibi susmak zamanı değil, yeni acıların önüne geçmek için konuşmak zamanıdır. Ağız birliğiyle intikam çığlıkları atarken neden Suriye bataklığında olduğumuz ve gencecik fidanlarımızı feda etiğimiz sorusunu kaç kişi yanıtlayabilir? Gelecek yazıda Suriye krizindeki ana aktörlerin stratejilerini ve ne elde ettiklerini paylaşacağım.
Sözün Özü: Sebebini bile bilmediğin savaşta kendi çocuğunu yitirmedikçe Şehitler Tepesi boş kalmasın istersin. Ne demiş bir şehit anası; ‘Şehit helvası sizin ocakta kavrulmadığı sürece size tatlı gelecek.’