ENEZ MEKTUBU

Ulaş DEMİRAY

Hükümetimizin COVİD-19 salgını ile ilgili verdiği mücadele küçümsenemez. Özellikle Sağlık Bakanımız Fahrettin KOCA sakin, tutarlı, sempatik tavrı ile her siyasi görüşten pek çok kişinin güvendiği ve desteklediği bir kişilik olarak bu başarıya damgasını vurmuştur. Sık sık kamuoyu ile paylaştığı görüşlerini, ucuz siyasi içerik katmadan, herkesin rahatça anlayabileceği bir dilde ifade etmiş ve bir yandan işin ciddiyetini vurgularken bir yandan da moralimizi yükseltme başarısını gösterebilmiştir.

***

Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu başarıdaki payı elbette çok büyüktür. Bu nitelikte bir Sağlık Bakanı’nı görev getirmesi, desteklemesi, onun ve bilim kurulunun aldığı kararları uygulaması bile başarıdaki payının ölçüsünü göstermesi bakımından yeterlidir. Özellikle pazartesi günleri Bakanlar Kurulu Toplantısı’ndan sonra yaptığı halka sesleniş konuşmalarında verdiği bilgiler dikkate alındığında bu konudaki ağırlığı elbette tartışılmaz.

***

Ne var ki; Sn. Cumhurbaşkanı’nın AKP lideri olarak bu gelişmeyi eşsiz ve büyük bir siyasi başarıymış gibi sadece kendi oy potansiyelini arttırma yönünde kullanma gayreti hoş değildir. Nitekim; gayet güzel başlayan pazartesi HALKA SESLENİŞ konuşmalarının sonuna doğru girdiği gergin ve sert üslup bu başarının sıfırlanması yönünde ters tepki yaratmaktadır.. Üslup o kadar haksız, sert, suçlayıcı ve ayrıştırıcıdır ki; bu konuşmayı dinledikten sonra Covid-19 gelse ve beni yakalasa bile beni bu kadar incitmeyeceğini ve üzemeyeceğini hissediyorum.

***

Kaldı ki bazı şeyleri çok abartmamak da gerekiyor. Bu salgının cılkını çıkaran 3- 4 büyük ülkeyi örnek göstererek bir şeyleri başardığımızı düşünmeyelim. Çevremizde Yunanistan, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti, İran, Bulgaristan, Avusturya ve daha pek çok ülke, bu salgın mücadelesinde bizden daha kötü durumda falan değil. Özellikle sosyalizasyona dayalı olmayan politikaları ile sağlık sistemlerini sürdüren kapitalist ülkeler, böylesi bir salgına hazırlıksız yakalandılar. Acı kayıplar verdiler. Yatak, yoğun bakım, solunum cihazı, hatta maske gibi konulardaki eksikliklerinin bedelini ödemeye de devam ediyorlar. Ama bu durumda bile akıllı davranabilen bir başka kapitalist ülkeler de vardı. Örneğin Almanya Şansölyesi Merkel, gerekli önlemleri diğerlerinden 10-15 gün önce almaya başlayarak ve futbol sahalarını hızla ihtiyaca göre düzenleyerek salgını kontrol edebilmeyi başardı. İngiliz, ABD, İtalya liderleri şov yapma çabasına girerek zaman kaybettiler, halklarına da kaybettirdiler. İlk seçimlerde gerekli dersi almaları elbette kaçınılmazdır.

***

Abartmayalım” derken anlatmak istediğim bir başka örnek daha var. Türkiye ilk defa bir salgınla boğuşmuyor. Sadece Cumhuriyet dönemine baktığımızda görüyoruz ki; Cumhuriyet Hükümetleri yıllarca en zor, en olumsuz, en imkansız koşullarda veremle, sıtmayla, frengi ile çiçek hastalığı ile amansız bir mücadele veriyor. Sadece sayısı dikkate alındığında 1940 senesi rakamlarına göre, çoğunluğu çocuklardan oluşan 120 bin trahomlu hasta olduğu dönemlerden bugünlere geliyoruz. 20. Yüzyılda Dünyada 300-400 milyon insanın ölümüne neden olan çiçek hastalığı için, yine bu yoksulluk dönemlerinde alınan tedbirlerle İran’dan, bir başka seferde Irak’tan yayılan salgın önlenebilmiştir. Bu badire Sivas’taki aşı kurumunda üretilen 3.269.000 kişilik aşı sayesinde atlatılmıştır. 1940’ta 170.177 frengili hastamız vardır. Başta Ankara olmak üzere pek çok vilayette sıtma oranı %70 iken süreç içinde bu rakamlar sıfırlanmıştır. Verem hastalığı ile ilgili Anadolu'da her ailenin yaşadığı acılar vardır. Bu melun hastalık süreç içinde yok edilmiştir.  Ayrıca Cumhuriyet Hükümetleri, bugün artık çoğumuzun adını bile bilmediğimiz difteri, kolera, boğmaca, kızamık, kuduz gibi salgın hastalıklarla da baş edebilmeyi başarmıştır. (*) Hepsi sıfırlanmıştır.

***

Cumhuriyet döneminde bugünkü “Şehir Hastahaneleri” yoksa da Devlet ve Üniversite Hastahaneleri, dispanserler, sanatoryumlar, sağlık ocakları inşa edilmiş, devreye sokulmuştur. Özellikle de Sıtma Savaş, Verem Savaş Dernekleri gibi sivil toplum kuruluşları bu musibetlerden ülkemizin arındırılmasında çok büyük roller oynamışlardır. Bu günkü BİLİM KURULU’nu oluşturan bilim adamlarının yetiştiği Tıp Fakültelerimiz yıllar önce devreye girmişti. Adnan Adıvar, Refik Saydam, Behçet Uz gibi unutulmayan Sağlık Bakanlarının yanı sıra Trahom Mücadele Cemiyeti başkanı olarak yurt dışından gelerek Beykoz'daki köşkünde 1000 kadar trahomlu çocuğun tedavisi ile görevlendirilen Dr. Nuri Ayberk gibi isimsiz kahramanları bu vesile ile hatırlamak yararlı olur. 

Bu salgın dönemini başarı ile yönetenleri kutlarken, mazimizi de hatırlamayı ihmal etmeyelim..

(*) AİLE HEKİMLİĞİ DERGİSİ / CUMHURİYET DÖNEMİNDE BULAŞICI HASTALIKLARLA MÜCADELE

http://www.turkailehekderg.org/makaleler/tip-tarihi/cumhuriyet-doneminde-bulasici-hastaliklarla-mucadele/