Özdağlı’dan çağrı: “Bu toprak sahipsiz değildir, İl Genel Meclisi üyeleri göreve!”
ERDOĞAN DEMİR
Keşan Kent Konseyi Başkanı Dr Uğur Özdağlı, Keşan’ın sorunlarına karşı İl Genel Meclisi Üyelerini de göreve çağıran yazılı bir açıklama yayınladı.
Özdağlı’nın açıklaması şöyle: “İl Genel Meclisleri, belediye sınırları dışında kalan tüm alanlardan sorumlu olan, halkın oyuyla seçilmiş en hayati yerel karar organlarıdır. Yetkilerini Anayasa’dan ve İl Özel İdaresi Kanunu’ndan alırlar. Bu meclisler merkezi idarenin taşradaki memurları değildir; köylerin, meraların, tarım arazilerinin ve orman çevrelerinin doğrudan ve asli koruyucusudur. Köylerin idari statüsünün değiştirilmiş olması, bu toprakların mera, tarım ve orman niteliğini ortadan kaldırmaz. Hukuk açıktır. Görev açıktır. Sorumluluk açıktır. Bu gerçeklerin üzeri örtülemez.
İl Genel Meclislerinin görevi yalnızca yol yapmak, su getirmek değildir. Asıl görev, kırsal yaşamı ayakta tutan tarımı, hayvancılığı ve ortak yaşam alanlarını savunmaktır. Meralar kamu malıdır; köylünün geçim kaynağıdır; hayvancılığın bel kemiğidir. Merayı taş ocağına, madene, RES sahasına açmak yalnızca doğayı değil, köylünün geleceğini yok etmektir. Bu yıkım karşısında susan her kurum, bu yıkımın tarafsız izleyicisi değil, ortağıdır.
Belediye sınırları dışındaki taş ocakları, madenler ve enerji projeleri İl Genel Meclisinin onayı olmadan ilerleyemez. İmar planları, plan değişiklikleri ve yerel kurum görüşleri bu meclislerin yetki alanındadır. ÇED süreçlerinde verilen her görüş, mahkemelerde kader belirleyen belgelerdir. Bu nedenle “yetkimiz yok” demek hukuki bir savunma değil, açık bir kaçıştır. Yetki vardır; kullanılmıyorsa bu tercihtir.
Mera, tarım alanı ve orman vasfı taşıyan arazilerin tahsis değişiklikleri ancak zorunluluk, kamu yararı ve alternatifsizlik şartlarıyla mümkündür. İl Genel Meclisi bu sürecin merkezindedir. İçme suyu havzaları, tarım alanları, hayvancılık ve arıcılık sahaları doğrudan yaşam hakkının parçasıdır. Bu alanların korunması bir lütuf değil, kamusal bir zorunluluktur.
Mezarlıklar, ziyaretgâhlar ve kutsal alanlar yalnızca taş ve toprak değildir; inanç özgürlüğünün, kültürel hafızanın ve toplumsal kimliğin mekânlarıdır. Bu alanların çevresinde yürütülen madencilik ve taş ocağı faaliyetleri anayasal hak ihlalidir. İl Genel Meclisleri bu alanları korumak, imar dışı bırakmak ve özel statü kazandırmakla yükümlüdür. Aksi hâlde tarih önünde sorumluluktan kaçamazlar.
Bugün Trakya’da yaşananlar artık inkâr edilemez boyuttadır. Trakya’daki kent konseyleri, tarım arazilerinin, meraların, otlakların ve sınırlı sayıdaki orman alanlarının sistematik biçimde talan edilmesi karşısında bunun basit bir çevre sorunu değil, vatan toprağının savunulması meselesi olduğunu ilan etmiştir. Trakya toprağı yalnızca bugünün değil, yarının gıda güvencesidir. Bu mücadele birkaç projeye karşı çıkmak değildir; üretimi, yaşamı ve geleceği savunmaktır.
Köylerde yurttaşlar, muhtarlar ve üreticiler topluca dava açmak zorunda bırakılmış; bilimsel raporlar hazırlatılmış; bilirkişi incelemeleriyle geri dönüşü olmayan zararlar belgelenmiştir. Köylü, devletin yapması gerekeni kendi cebinden, kendi emeğinden karşılar hâle gelmiştir. Bu tablo, kamusal sorumluluğun bilinçli biçimde köylünün sırtına yıkıldığını göstermektedir.
Bakanlıklar ise ÇED süreçlerini masa başına sıkıştırarak, “şirketle halkı karşı karşıya getirmemek” bahanesiyle sahadan kaçmakta; çevre hukukunu fiilen devre dışı bırakmaktadır. Bu yöntem davaları uzatmakta, yurttaşı yıldırmakta ve talanı hızlandırmaktadır. Bu bir tesadüf değil, bilinçli bir yönetim tercihidir.
İşte bu nedenle, yıllardır sessiz kalan İl Genel Meclisi üyelerini açık ve net biçimde göreve çağırıyoruz. Sizler şirketlerin konforu için değil, köylünün hakkı için seçildiniz. Tarımı, merayı, kırsal yaşamı ve bu toprakların geleceğini savunmak sizin görevinizdir. Bu koşullarda sessizlik tarafsızlık değildir; sessizlik, talanın önünü açmaktır.
Trakya’da yürütülen mücadele meşru, hukuki ve bilimseldir. İl Genel Meclisleri bu mücadelenin dışında duramaz. Bugün alınacak ya da alınmayacak her karar, yarın Trakya’da tarımın mı kalacağını yoksa çorak bir coğrafyanın mı bırakılacağını belirleyecektir. Toprak bir kez kaybedilirse geri gelmez; ama görevini yapan yerel yönetimler bu yıkımı durdurabilir.
Bu mesele artık yalnızca bir çevre meselesi değildir.
Bu mesele toprak meselesidir.
Bu mesele üretim meselesidir.
Bu mesele gelecek meselesidir.
Ve artık bu meselenin karşısına, gerçek muhatapların ; İl Genel Meclisi üyelerinin cesaretle çıkma zamanı çoktan gelmiştir.”




