1978 yılı Haziran Kararnamesi ile Mardin Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı’na atandım. Mardin'de işe başladığımda PKK terörü başlamıştı. O tarihte devlet güçlerine saldırı olmuyordu. İki ayrılıkçı örgüt; PKK ve KUK örgütleri ayrılıkçı hareketin liderliği için aralarında savaşıyorlardı. İki örgütün çarpışmaları 1980 askeri darbesine kadar devam etti. Karşılıklı olarak birbirlerinden 200 kişiden fazla kişiyi öldürdüler. Devlet güçlerine saldırı olmuyordu dedim, ancak asıl hedef Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ydi. İki bölücü örgüt sadece hareketin liderliği için çarpışıyor, ancak bu arada köylülerimizi de taciz ediyor, köylerde karargah kuruyor, örgütlerinin propagandasını yapıyorlardı. 1980 askeri darbesine kadar PKK ve KUK’un faaliyetlerine önlemek için etkili olacak hiçbir tedbir alınmadı.
Yılını hatırlamıyorum; Mardin'in uzak köylerinden birinden şüpheli ölüm ihbarı alındı.Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı bendim. Tahkikat yapmak için köye gittim , tahkikatımı tamamladıktan sonra köyden ayrıldım. Mardin'e hareket ettim. Mardin'in birinci caddesinde adliyeye doğru ilerlerken sağ tarafımızdaki Bakırcılar Caddesi'nden silah sesleri geldiğini duydum. Bir çatışma olduğu açıktı. Şoföre “Silah seslerinin geldiği yere gidelim” dedim. Olay yerine varınca ilk işim çatışmayı durdurmak oldu. Çatışmayı durdurduktan sonra hemen olay yerinde tahkikatımı yaptım, tanıkları dinledim.
Mardin Emniyet Müdürlüğü’nde infaz memuru olarak görevli polis memuru; suç işlemeleri sebebiyle cezası verilen, ve kesinleşen, bu sebeple infazı istenen bazı hükümlüleri bulabilirim düşüncesiyle Bakırcılar Çarşısı’na geliyor. İnfazı istenilen bir hükümlüyü buluyor orada. Bu şahıs PKK terör örgütü üyesidir. Cezasının infazı için davet edilmiş, davet edildiği halde gelmemiştir. Polis, PKK üyesi hükümlüye yaklaşıyor, cezasının infaz edilmesi için kendisiyle gelmesini söylüyor, fakat terörist hemen silahını çekiyor, polise ateş etmeye başlıyor. Teröristin yanında arkadaşları da vardır, onlar da silahlıdır ve onlar da ateş etmeye başlıyor. Polis de kendini korumak için silahını çekiyor ve ateş etmeye başlıyor. Civarda başka polisler de vardır, onlar da arkadaşlarının yardımına koşuyor. Bu arada polisimizin aradığı, cezasının infazı için davet ettiği PKK teröristi de isabet alıyor ve ölüyor. Olayı gören halktan şahitler olayı böyle anlatıyor. Polis, görevi sırasında mutlak bir ölümle karşı karşıya kalmıştır. Polisin eylemi o gün yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenen meşru müdafaadır.
Ben adliyeye gittikten sonra Sulh ceza hakimliğinden; adam öldürmekten sanık olan polisin dinlenmesini ve serbest bırakılmasını istedim. Polis tutuklanmadı, serbest bırakıldı. Sonra iddianameyi hazırladım. İddianamede polisin eyleminin Türk Ceza Kanunu'nun 40. maddesinde yazılı meşru müdafaa sebebiyle olduğunu, polisin mutlak ölüm tehdidi altında olması sebebiyle meşru müdafaa sınırlarının aşılmadığını, bu sebeple sanık polis hakkında ceza tertibine yer olmadığına karar verilmesini istedim.
Duruşmaya ben çıkmadım, ancak mahkemenin kararı benim düşündüğüm gibi oldu. Sanık hakkında Ceza Türk Ceza Kanunu'nun 40. maddesi uyarınca ceza tertibine yer olmadığı şeklinde karar çıktı ve karar kesinleşti. Ancak PKK gerçekten çok kanlı ve acımasız bir örgüttür, gücünü de acımasızlığı sebebiyle etrafa saldığı korkudan alır. Sanık polisin de Mardin'de görev yapması onun için tehlikeli olurdu. Polis Mardin'den hemen ayrıldı, nereye gittiğini bilmiyorum belki de meslekten ayrılmıştır.