8 Mart ülkemizde ‘Dünya Kadınlar Günü’ olarak kutlanmaktadır. Gerçek adıyla ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü ülkemizde resmi ve gayri resmi toplantılarla, kadınlarımızı öven nutuklarla, bol kepçe yemeklerle, çokça göbek atmalarla, az da olsa ülkemizdeki kadın sorunlarına değinerek geçiştireceğiz. Bu anlamlı günün kadınların hak arama tarihindeki rolünü ve hazin öyküsünü bilmeden.
8 Mart 1857 dünya kadınlarının mücadele tarihinde ciddi bir mihenk taşıdır. O tarihte ABD'de New York kentinde çoğunluğu kadın olan 40.000 dokuma işçisi ücretlerinin artırılması ve 16 saat olan günlük çalışma süresinin 10 saate düşürülmesi amacıyla greve gider. Bu eylem patronları çok ürkütür. Devletin de patronlara arka çıkması sonucu polis eylemlere şiddetle müdahale eder. İşçiler polis şiddetinden kaçmak için fabrikalara sığınırlar. Polisler işçileri fabrikalara kilitlerler ve kapıların önüne barikatlar kurarlar. Bu esnada fabrikalardan birinde yangın çıkar. Polisler yanan fabrikadaki işçilerin çıkışına izin vermezler. Barikatlar yüzünden kapıları açamayan ve yangında mahsur kalan 129 kadın işçi yanarak can verir. Bu olay ABD hükümetince duyurulmamasına rağmen ertesi gün cenaze törenine 100.000 kişi katılır.
Yıllar geçse de bu katliam unutulmaz. 1910 yılında Kopenhag'da 2. Enternasyonel’e bağlı 'Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı' esnasında Alman Sosyal Demokrat Kadın liderlerden ClaraZetkin'in (o yangında ölen kadın işçiler anısına) 8 Mart'ın ‘Dünya Kadınlar Günü olarak belirlenmesi önerisi kabul edilir.
Her yıl kutlanmaya başlayan Dünya Kadınlar Günü ilk yıllarda farklı tarihlerde kutlanır.1921 yılında Moskova'da yapılan 3. Uluslararası Kadınlar Konferansında günün adı 'Dünya Emekçi Kadınlar Günü' olarak değiştirilir ve tarihi 8 Mart olarak kesinleştirilir.
Birinci ve ikinci dünya savaşı yıllarında bazı ülkelerde yasaklanan 8 Mart, 1960’lı yılların sonunda ABD ‘de de Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarının başlaması ile genel kabul görmeye başlar.16 Aralık 1977 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 8 Mart'ı ‘Dünya Kadınlar Günü’ olarak kabul eder ancak bu günü Amerika'da yanarak ölen kadın işçilerle ilişkilendirmez.İsim tartışmaları devam etse bile BM kararı ile 8 Mart dünya çapında yaygınlaşmış olur.
Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında Türkiye Komünist Partili (TKP) kadınlar öncülüğünde kutlanır. Yaygınlaşması ve sokak etkinliklerine dönüşmesi ise İlerici Kadınlar Derneği öncülüğünde 1975 yılında başlar ve sürdürülür.
Bu uygulama 1980 ihtilali sonrası Cuntanın yasaklaması sonucu 1984 yılına kadar kesintiye uğrar. Sonrasında tüm yıllar kesintisiz olarak çeşitli etkinliklerle kutlanır.
Bugün yine herkes kadınlara yönelik övgü dolu sözlerle günü geçiştirecek. Ben de bu övgülere ülke gerçeklerini ve kadına verdiğimiz değeri yansıtarak katılayım. Türkiye nüfusunun yarısı yani 41 milyonu kadın. Bunun 31 milyonu çalışabilecek çağda olmasına karşın sadece 11 milyonu çalışma hayatı içinde. Çalışmak isteyen 11 milyonun da yaklaşık 9 milyonu istihdam edilmiş durumda. Bunun da 2,5 milyonu aile içi işlerde çalışan ve ücret alamayan kadınlar. Kadın istihdam oranımız aile içi işlerde çalışanlar dahil sadece %29. Avrupa Birliği ortalaması ise %62. Kadın istihdamında OECD ve Avrupa sonuncusuyuz, İran’dan bile geriyiz. Yirmi milyon çalışmayan kadınımız var. Bunun 18 milyonu ev kadını. Kadınlarımızı eve kapatarak özgürleştirdiğimizi iddia eden yöneticilerimiz var. Kadınların ekonomik yaşama katkısının bu denli sınırlı olan bir ülkenin kalkınması hayal bile edilemez.
Kadınların siyasi yaşamda temsil oranları da tam bir felaket. Kadın milletvekili sayımız 96. Yani mecliste temsil oranı sadece %17. Ortalaması %19 olan Arap ülkelerinden bile gerideyiz. Dünya ortalaması %24. Kadın Belediye başkan oranı yalnızca %3,kadın muhtar oranı sadece %2. Dünya Ekonomik Forumunun 2018 verilerine göre Dünya Cinsiyet Eşitliği raporunda 149 ülke arasında 130. sıradayız. Kadın cinayetlerinde Avrupa birincisi olup dünyada ön sıralardayız. 2018 yılında 439 kadın eşi ya da sevgilisi tarafından katledilmiş. 2019 yılında bu sayı 474 olmuş. Bu sayıya ilave nasıl ve kim tarafından öldürüldüğü bilinmeyen kadın mevcut. Bu rakam 2003 yılında 83 idi. Yani 16 yılda %570 artmış. Çocuk gelinler sorunu ise daha da iç Karartıcı. Ülkede her üç evlilikten biri çocuk gelinlerle yapılıyor. Üstelik sadece dini nikahla yapılan çocuk evlilikleri, ya da kuma olarak satılan çocuklar bu orana dahil değil. Çocuk annelerin sayısı da korkunç. Resmi kayıtlarda Türkiye’de 2001-2018 yılları arasında 15 yaş altı 20 binden fazla, 15-17 yaş arası 522 bin, 18-19 yaş arası 1 milyon 366 bin olmak üzere 1 milyon 909 bin çocuk ve erken yaş annelik yaşanmış. Ülkede 50 bin çocuk da seks işçisi olarak kullanılmakta. Bu rakamlaragöçmen Suriyeliler dahil değil. Televizyonlarda kadına şiddeti öven, kadını ikinci sınıf vatandaş, küçücük kız çocuklarını ise kadın olarak gören sapıklar ve meczuplar hayli revaçta. Bu dönemi bilmem ama geçmiş dönemlerde mecliste 40-60 arası çok eşli milletvekili olduğu bilinmekteydi.
Yıllar içinde kadınların sorunlarını çözmek yerine onları eve kapatıp sadece anne rolünü üstlenmeleri konusunda epey mesafe kat ettik. Her üç kadından ikisini eve kapattık. Ancak unuttuğumuz bir şey var, ekonomik ve sosyal hayatta kadını dışlayan hiçbir ülke kalkınmayı ve gelişmiş bir ülke olmayı başaramadı.
Tüm bu olumsuz tabloya karşın, zihnini, yüreğini ve bileğini daha güzel bir ülke ve daha yaşanır bir dünya için kullanan tüm kadınlarımızın DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜKUTLU OLSUN.
Sözün Özü: KADINI YOK SAYARSAN UYGARLIK YARIŞINDA YERİNDE SAYARSIN.