Ferhan Şensoy’un yeni kitabı: “Başkaldıran Kurşun Kalem”. Bir otobiyografi. Yazın hayatında ilginç ve güzel bir yeri var sevgili Ferhan Şensoy’un ve Keşan’a da çokça gelir. Benim bildiğim 4 sefer tek başına gösteri olmak üzere bir sefer de ekibiyle 5 sefer Keşan’a gelmişti. Amma öyle değilmiş! Kitabı okuduktan sonra öğrendim. Bir sefer de 1977’de Keşan’a gelmiş Şensoy. Keşan’ın girişinde bir otelde kalmışlar. Keşan’ın diğer merkezlere yakın olması ve her gün bavul toplama derdine çare olmasından dolayı seçmişler bu oteli. Seçilmiş; fakat o dönem otel’den çektiklerini inceden inceye anlatıyor Şensoy. Keşan’dan bahsedilen bölüm çok uzun değil; çünkü günlük olduğu için tüm Türkiye turnesi var kitapta ve haliyle şehir merkezlerinde kalma sürelerine, yaşadıkları komik, traji-komik olaylara göre de bu uzunluk kısalık değişiyor. Keşan’la ilgili bölümde iki isimden ve bir de kurumdan bahsediyor Şensoy. İlki otel’de çalışan Pırnarköylü Ramazan ve ikinci kişi de Ferit Kolukısa. Ramazan ilgisiyle tiyatro ekibinin gözdesi, Ferit Kolukısa ise oyun arasında Ferhan Şensoy’a yaptığı kıyakla bu kitapta yerini almış. Ramazan ve Ferit’in ortak yanlarının ise ikisinin de CHP’li olması. Evet, Keşan CHP Gençlik Kolları’nın düzenlemiş olduğu matine suare arasında Ferit Kolukısa Ferhan ŞENSOY’un aklına geldiği bir oyunu kâğıda dökmesine yardımcı oluyor ve evden daktilosunu getiriyor. Pırnarköylü Ramazan ise otel’de bol bol köpüklü kahveler yapıyor, Şensoy’un çok fena gözüne giriyor ve bolca da bahşişi götürüyor.
İnsan okudukça hoşuna gidiyor ve o ortamı hayal ediyor. Kitabı okuduktan sonra Ferit ağabeyle bu güzel anıyı paylaşmalıydım. Ferit ağabeyimin ikizleri vardır. İkizlerini tanırım kendileri de müzikle uğraşırlar ve hatta Türkiye’nin ilk ikiz DJ’leridirler. Harika çocuklardır. Çağlar ve Çağdaş biraderler. Çağlar’ı yolda gördüm: “Oğlum” dedim. Babana haber ver Ferhan Şensoy’un son kitabında kendisinden bahsediyor. “Aaaa” diyerek çok şaşırdı ve “Hemen söylerim ağabey” dedi. 2 gün sonra da Ferit ağabeyi dükkânında gördüm kısa bir sohbet ettik: “Ağabey” dedim. “Kitapta senin ismini duyunca çok şaşırdım”. “Evet” dedi, “Evden getirdim, çok çok teşekkür etti bana, güzel bir geceydi” dedi ve oradan ayrıldım.
Oradan ayrılırken şu geldi aklıma. Kentlerin yazılı resmi ve gayri resmi yaşanmışlıklarını kaleme alanların sayısının ne kadar az olduğu. Dibimizde anıların, olayların ve hikâyelerin yazın hayatına neden geçirilemediğini düşündüm. Benim bildiğim kadarıyla Keşan’da bunun örneğini sevgili hocam Hilmi Dinçer verdi. Üç kitabı ile Keşan ve yöresine ait anıları, olayları ve hikâyeleri sonsuzlaştırdı. Ben kendilerine verdiği bu emekten dolayı çok çok teşekkür ediyorum. Bu kente ait bir hafızanın kayıt altına alınmasına katkıda bulunmuştur, çok zor bir işi başarmıştır.
Şimdi bu noktada; iletişim, gazetecilik, radyo televizyon vb. okullarda okuyan veya mezun olmuş sevgili Keşanlı ve Trakyalı kardeşlerime, arkadaşlarıma ve ağabeylerime seslenmek istiyorum. Doğup büyüdüğünüz kentleri anlatın, romanlarını yazın, filmlerini ve dizilerini çekin, belgesellerini yapın kısacası buraya dönün. Unutmayın ki siz bu okullara gidene kadar bu topraklarda şekillendiğiniz bu toprakların kültürünü aldığınız ve kazandığınız okullarda akademik eğitiminizle bu kültürü birleştirdiniz. Gelin küçük bir vefa örneği gösteriniz ve biz de sizleri takdir edelim, sizlerle gururlanalım.
Saygılarımla.
30 Eylül 2012