KEŞAN

Mehmet Aytaç yazdı

Abone Ol

Türkiye’de belediyelerin borç tartışmaları tüm hızıyla sürüyor. Her gün ekranlarda ve gazetelerde şu belediye bu kadar borç bıraktı diye haberler var. Belediye binalarında boy boy afişler. Memlekette borç rekorları kırılıyor.

Ancak anlamadığım, borç afişlerini yeni seçilen CHP belediyeleri asınca; “Brehh ne yemişler” algısı oluşuyor da, başka partiler, CHP’den devraldıkları belediyelerin borçlarını ilan edince nasıl oluyor da bu “gurur tablosu” haline geliyor?

Mesela Keşan’da Mehmet Özcan, Helvacıoğlu döneminden kalma borçları afişe edip yayınladı. Helvacıoğlu, bu duruma alıştığımız tavrıyla “esip gürleyerek” yanıt verdi.

Uzunköprü’de ise durum tam tersi. İYİ Parti’den belediye başkanı seçilen Ediz Martin, devraldığı borçları belediye binasına asınca, seçimi kaybeden CHP’li Özlem Becan, esip gürleme konusunda Helvacıoğlu’nu aratmadı: “Ben de ne zaman asacaksınız diye bekliyordum. Bu afiş olsa olsa gurur tablomuz olur. Ağlayacak mısınız, çalışacak mısınız?” gibi anlamsız, manipüle edici, hedef şaşırtıcı cümlelerle borcunu savundu.

Ya arkadaş… Siz bu borcu yapmışsınız, öyle mi, öyle… Keşan gibi yerin 400-500 milyon arası borcu var. Uzunköprü gibi yerin 300 milyona yakın borcu var, doğru mu, doğru. Sanırsın şehrin bir ucundan diğerine metro hattı döşemişler, her mahallesine yer altı su depoları koymuşlar, enerjilerinin yüzde yüzünü kendileri üreten sistem kurmuşlar. Sanırsın kentsel dönüşümü bitirmişler, yeşil alanı iki katına çıkarmışlar… Bu kadar borcun karşılığında elde ne var?

Biri AK Parti belediyesiydi, diğeri CHP belediyesi… Ne farkı kaldı?  

Gırtlağa kadar borç, aynı borç. Bunlar açıklanınca ortaya konulan tepki de aynı tepki.

Japonya’da olsa bu belediye başkanları intihar ederdi. Almanya’da olsa daha ertesi gün yargılamaları başlardı. Bizimkiler neredeyse bizi dövecek. Sanki borcu biz yaptık. Sanki bu paraları biz harcadık. Kalkıp bir özür dilemek bu kadar mı zor? Bu borç, hemşerilerinizin sırtına yük değil mi? Vicdanınız hiç sızlamıyor mu? Nasıl bu kadar “rahatsınız”, anlamak imkânsız. Siz aynı gemideydiniz, vatandaş borç okyanusunda boğuldu. Türkiye’de 81 il 900 küsur ilçe ve yüzlerce belde var. Kabaca bir hesap yapın, ortaya çıkan rakamlar korkunç boyutlarda. İnsanlar, kamu kurumlarının ve belediyelerin yükünü ödemekten, kendi hayatlarını düzene sokamıyor. Ki, buna artık Cumhurbaşkanı Erdoğan bile tepki gösterdi ve “kamuda tasarruf” dedi.

İsraf, savurganlık, kimse karışamaz rahatlığı, hiç bir şey olmaz özgüveni… E olmuyor tabi, önceki yazıda da söyledik. Bir tufan kopuyor ve her şey magazin olarak kalıyor. Kimseye sorumluluk yüklemiyor, kimse kimseye hesap sormuyor. Ne güzel memleket, gel borçlandır git, bir de üstüne kahraman ol.

İddia ediyorum, kendi şirketlerinde yetki verdikleri biri bu kadar borç yapsın, değil işten çıkarmak, onu imha ederlerdi…

Son olarak herkese şunu tavsiye ediyorum: Hiç kimsenin, “Çalışan belediyede borç olur. Borç varsa iş vardır” gibi saçma sapan algılarına kapılmayın...

Çalışan belediyede hizmet olur. Çalışan belediyede trafik şakır şakır akar, her yer tertemizdir, imar kirliliği olmaz, su yönetimi bilimseldir, toplu ulaşım gelişmiştir ve mümkün olduğu kadar cüzidir. Şehir yeşil alanlar, parklarla donatılmıştır. Kimse kimseye kafasına göre büfe, kafe falan yapıp veremez. Her mecliste kredi çekilmez, arsa satılmaz, kendi kaynaklarını oluşturur ve yönetir, bütçeleri şeffaftır, istikrarlı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılır. Şehrin mimari bir kimliği vardır, binalar, bahçeler tablo gibidir. Kaldırımlar geniştir ve sadece insanlar içindir, dükkân önlerinde tezgâh açılmaz. Kimse istediği gibi gürültü yapamaz, kornaya bile basamaz, kurallar vardır. Sanat, spor, kültür ilerlemiştir, meydanlarında müzik vardır. Çalışan belediyelerde tüm bunlar yaşanır ve üstüne bir de kasada para olur, borç değil.

Çalışan ve gelişmiş belediyelerin yönettiği şehirlerde yaşamak, zevk verir, keyif aldırır, heyecan uyandırır… Diye düşünüyorum ama çok mu şey istiyoruz ne?