Değil tabii… O sadece, bardağı taşıran son damla!
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Bağımsız Türkiye Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ten Cumhuriyet Devrimlerine kadar tüm değerlerimize saldırdınız, hakaret ettiniz…
Bayramlarımızı kutlamayı yasakladınız, yaşam biçimimize müdahaleye soyundunuz…
Aydınlarımızı, hukuksuz engizisyon mahkemelerinde yargılayıp düzmece belgelerle yıllarca zindanlarda tutar ve bir bölümünün de sağlığını kaybedip ölümüne yol açarken; teröristle kucaklaştınız, teröristbaşıyla, halkınızdan gizlediğiniz pazarlıklar yaptınız… Bunları açıklamak yerine, kendi aklınızdan olan “akil”leri bize gönderdiniz…
Komşu Suriye'nin içsavaşına müdahil oldunuz, Türkiye'yi Suriye'yle savaşın eşiğine getirdiniz...
Bununla da kalmadı, kendi topraklarımızda beslediğiniz teröristlerin, kendi topraklarımızdaki bomba imalathanelerinden sağladığı bombalarla Reyhanlı'da onlarca yurttaşımızı katletmesine yolaçtınız...
Halkın malını peşkeş çekmekle kalmadınız, binyıllarca onarılamayacak doğa katliamlarına neden oldunuz, hâlâ da mecliste bu konuda yasa çıkarma girişimindesiniz…
Sağlığı paravan ederek alkole karşı yasakçı zihniyetinizi sergilerken, termik santrallerle kalmadınız, nükleer santraller için imza attınız…
Çernobil'deki nükleer kazanın Trakya Halkına hediyesi nedir biliyor musunuz? Bebeklerden yetişkinlere, “grip” hastalığından çok “kanser” telaffuz ediliyor Trakya'da ve onkoloji servislerinden taşıyor insanlar…
Mesele sadece Gezi Parkı meselesi değil, evet…
Daha sıralamaya kalksam, sadece bu sayfa değil tüm gazete yetmez!
Yine de…
En azından şimdilik bu halk hareketi başlamayabilirdi.
Sadece meşruiyet içinde hareket etmeyi, bir kez olsun, bir konuda olsun başarabilseydiniz!
Ama, ateşi siz başlattınız!
Keşan gibi pekçok yerde, hatta kalelerinizden saydığınız Kayseri'de bile, polis müdahale etmedi, hiçbir can yanmadı! Halkın polisini halkla karşı karşıya getirdiniz, halkın içinden çıkmış insanları sırf meslekleri nedeniyle biribirine düşman ettiniz!... (İçlerindeki caniliği, üniformasının arkasına saklanarak ortaya çıkaranlardan bahsetmiyorum!)
Sadece meşru protesto hakkını kullandığı için gençler katledilir, kör edilir, yaralanır, dövülürken ve bizim kendi canımız kadar içimiz yanarken, siz yurtdışı gezilerinize devam ettiniz…
Ve Başbakan Vekili olarak, ancak Cumhurbaşkanı'ndan talimat aldıktan sonra, Gezi Parkı protestosunun masum ve meşru olduğunu söyleyip “O ilk olayda çevre duyarlılığıyla hareket edenlere karşı yapılan aşırı şiddet gösterisi yanlıştır. Ama sokaklarda tahribat yapanlara özür borcumuz olduğunu düşünmüyorum.” dediniz…
Sokaklarda tahribat yapanları, işyerlerine araçlara vs. saldıranları, şiddetin hiçbir türünü, bu protesto eylemine katılan yurttaşlar da onaylamıyor zaten. Onlara kimsenin özür borcu yok, evet! Ve onları, masum ve iyiniyetli halkın arasından geri çekmenizi de sizden bekliyoruz…
Ama sizin özrünüzü samimi bulabilmemiz için, hiç değilse bu konuda sadece şunu yapın yeter:
Gezi Parkı'nda, hiç kimseye hiçbir şekilde zarar vermeden protesto eylemi yapan masum halkın üzerine, o polisi kim saldı? O talimatı kim verdi? O çadırları kim yaktırdı, o şiddeti kim uygulattı?!... İki gencin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına kim neden oldu?
Emniyet müdürüyse emniyet müdürü, valiyse vali, bakansa bakan, başbakansa başbakan…
İtiraf edin, girin koluna, çıkarın adaletin önüne..
Ki, hem özrünüze, hem de katlettiğiniz adalete yeniden inanabilelim!
(5 Haziran 2013)