Evrenin değişmez yasası olan DEĞİŞİM, bu kez, insan eliyle, kendisini, Keşan’ın farklı köşelerinde
göstermeye başladı… Son alarak gösterdiği yer de Köy Garajı oldu.
1967 yılında, belediye başkanı Sayın Hüseyin Yazır zamanında yapılan düzenleme ile bu alan yeni
Keşan Otogarı haline getirilmişti. Otogar haline getirilirken de, 1960 öncesinde, yeni yıkılan Balkan Pastanesi’nin yerinde bulunan Tayyip Bey’in HAN OTELİ VE HAN KAHVEHANESİ (Orman Oteli ve Orman Kahvehanesi), onun yanında Tayyip Bey’in hasta muayenehanesi, üstündeki Verem Savaş Dispanseri binası, Terminal Taksi Durağı’na doğru uzanan ve hana ait olan tek katlı kırmızı kiremitli ahır binaları ve Tayyip Bey’in un değirmeni yıkılarak, yerlerine yeni betonarme binalar yapılmıştı. Ve Keşanlıları yıllardır İstanbul, Çanakkale ve İzmir’e taşıyan, Fevzi Çakmak Caddesi üzerinde, “eski garaj” yerinde bulunan eski Biga Oteli çevresindeki İnönöz, Alemdar, Yılmaz ve Gürel Otobüsleri Yazıhaneleri ile Keşanlıları, II. Murat zamanında Ergene Nehri üzerinde yaptırılan 1293 metrelik, dünyanın en uzun taşköprüsü üzerinden geçirerek, yıllarca Edirne’ye taşıyan Akbulut Otobüsleri yazıhanesi ve bunlara sonradan eklenen Keşan Birlik otobüs yazıhaneleri de
buraya taşınarak, bu alan şehirlerarası otobüs terminali haline getirildi.
Adı geçen yazıhaneler,1991 yılında, Keşan dışında yapılan Keşan Terminali’ne taşınınca, bu alan tek başına KÖY GARAJI haline dönüştürüldü… ve buradan taşınan yazıhanelerin yerine İpsala, Enez, Malkara, Mecidiye, Erikli ve Yenimuhacir’e bilet kesen yazıhanelerle, çay ocağı, berber, lokanta, Batı Trakya Müzisyenleri Derneği… gibi yeni iş yerleri açıldı… Bu değişikliklerle birlikte, 1967 yılı öncesinde Seydi Köyün eski köy muhtarlarından Yusuf Aşçı Amca’nın, kilosunu 10 kuruşa sattığı kesilmiş çam odunu ile kilosunu 12 kuruşa sattığı kesilmiş meşe odunu deposunun yeri,” sinemacı Rıza Ağbinin yazlık Aile Sineması ile Bekir Varnalı’nın yazlık Yeni Sineması ve 1950’li yıllarda Han Oteli’nin yerinde, kapılarını kısa süre Keşanlı sinemaseverlere açmış olan Hulki Beceren’in yazlık ve kışlık Işık Sineması da, diğer yerler gibi zaman höyüğünün altında kalıverdi.
Bu günlerde, belediye başkanı Sayın Mustafa Helvacıoğlu’nun burada yaptırmaya başladığı yeni düzenlemeler gereğince; sigara, yiyecek ve içecek satan büfeler, birkaç kıraathane ve lokanta, Batı Trakya Müzisyenler Derneği Binası; Karacaali Köyü’nden Çeşme tamircisi Ali Usta’nın oğlunun çay ocağı, bunların üzerindeki konaklama odaları, garaj girişindeki Volkan Minibüsleri Yazıhanesi, Sazlıdere Köyü kökenli İlhan Yıldız’ın yedek parça dükkânı, belediye kahvehanesi, Kademoğullarına ait bakkal dükkanı, kadın-erkek tuvaletleri ve diğer işyerlerinin tümü, evet tümü, önce esmer tenli bir kaç delikanlının balyoz darbeleriyle, daha sonraki günlerde ise, insanoğlunun “kafası, yüreği ve koluyla” ürettiği ileri teknoloji ürünü olan kepçe darbeleriyle, bir kaç günde yerle bir edildi.
Böylece 1950’li yıllarda, Sinemacı Rıza ve Bekir Varnalı ile birlikte Han Oteli’nin yanındaki boşlukta ve kapalı binada, kapılarını kısa süreli olarak Keşanlılara açmış olan merhum Hulki Beceren’in yazlık ve kışlık IŞIK SİNEMALARI’nın izleri, yıkılan iş yerleri ile birlikte tarihe gömüldüler. Ama hatıraları, o günlere tanık olanların ve onları dinleyenlerin belleğinde canlanıverdi. 4 Eylül 2020 tarihi, betonu bir yumrukta yere seren “ateş gözlü çelik İlâhların”, buradaki binalara attığı yumruklarla, yaklaşık otuz yıllık Keşan Köy Garajı’nı, 8 şiddetindeki bir depremin geride bıraktığı moloz enkazına benzetti… ve yıkımın kaldırılması, bundan sonraki günlerde devam etti. Ancak bu enkazın altından, 1965 yılı yazında, Hülya Koçyiğit’in ilk filmi olan ve Berlin Film Festivali’nde ALTIN AYI ödülünü alarak Türkiye’ye ilk uluslar arası film ödülünü kazandırmış bulunan “SUSUZ YAZ” filmini izlediğim Bekir Varnalı’nın yazlık Yeni Sineması’nın toprak zemini ve sinema kapısında bilet kesen ve yaklaşık on beş gün önce vefat eden Cevat Işıklar’ın (Kara Cevat) o tatlı tebessümü, sinemanın beyaz perdesi, bu zemin üzerinde sıralanmış tahta iskemleler, Şapçı benzin İstasyonu yerine doğru uzanan “Sinemacı Rıza’nın yazlık Aile Sineması”nda oynayan filmden çevreye yayılan Hüseyin Peyda’nın sesi, Ünal Gazozu şişelerini açarken çıkan “pat!pat” sesleri, Ayçiçeği ve kabak çekirdeği camekânını tıklatarak gezinen çekirdekçi Sali Aga’nın sesi: “Ölmedik, buradayız!” dercesine belleğimde canlanıverdiler... ve sinema başlamadan önce, Bekir Varnalı’nın Yeni Sineması ile, sinemacı Rıza’nın yazlık Aile Sineması hoparlöründen çıkıp, birbirine karışarak çevreye yayılan: “Benim gönlüm sarhoştur yıldızların altında” Akasyalar açarken”, Unutamam seni, unutamam” gibi şarkıların ezgilerini duyar gibi oldum… Sonraki bir kaç gün içinde, büyük çoğunluğu yerinden kaldırılan enkazın ardından oluşan boş alanı, “boşluk, boşluğu sevmez” yasası gereğince, köy otobüs ve minibüslerinin yeniden doldurduğunu gözlemledim Köy Garajına gelip giden yolculara, şoförlere, buraya yolu düşenlere hizmet veren ve Fevzi Çakmak Caddesi’ne sırtını dayamış olan Kemal’in Çay Ocağı, Deveci’nin Büfe, Şoförler Lokali Binası, yeni yapılan yel değirmeni maketine doğru bakan Recep Uprak’ın kahvehanesi, Kumkale’nin yedek parça dükkanı, Serinler Ltd. Şti’ne ait “bitki ürünlerini koruma bayi”, İGSAŞ, Veteriner hekim Oktay Küçük’ün yazıhanesi, şoförler Lokali ve Terminal Taksi Durağı, şimdilik yerinde durmakla birlikte, acımasızlığı içinde barındıran değişimin zahiri bir ürünü olan “zaman” içinde, yıkılan köy garajını da içine alacak şekilde düzenlenecek olan Cumhuriyet Meydanı’nın, Keşanlıları mutlu edecek bir görünüme büründürüleceğine inanıyorum… Çünkü yaşadığımız ve içinde hayat bulduğumuz Atatürk Cumhuriyeti’nin ilgili kurumlarının bunu gerçekleştirecek mimar ve mühendisleri yetiştirdiğine olan inancım tam. Yeni düzenlemelerle albenisi biraz daha artacak olan Çekenler Diyarı’nın daha da güzelleşeceğini biliyorum. Umarım beklediğim gibi olur ve yapılacak mimari düzenlemeler gelecek nesilleri mutlu eder! Haydi Keşan daha güzel günlere!