HİCRET NEDİR, NE DEĞİLDİR

Abone Ol

ENEZ MEKTUBU - Ulaş Demiray

Sn. Cumhurbaşkanı’na din dersi vermek benim haddimi aşar. Ama onun hicret tarifi ile bana öğretilen HİCRET arasında önemli bir fark var.

Benim bildiğim Hicret peygamberimiz Hz. Muhammed‘in peşi sıra yola çıkan müslümanların, M.S. 622'de Mekke'den Medine'ye göç etmelerine verilen isimdir. Yani ilk Müslümanlar Mekke’de gördükleri kötü muamelelerden uzaklaşarak Müslümanlara kucak açan Medine’ye göç etmişler buna da HİCRET denmiştir…

***

Cumhurbaşkanı’nın anlatımına bakarak, hepsi islam devleti olarak bilinen ve islamiyetin en katı kurallarının yaşandığı ülkelerden, kadınlarını, çocuklarını bırakıp LAİK bir ülkeye, hatta fırsat bulsalar hristiyan ülkelere kaçanların bu tavırlarını Hz. Muhammed’in peşi sıra yola çıkanlara benzetmek ayıptır, yanlıştır.

Öncekiler peygamberinin peşinden Medine’ye giderek zulümden kaçan Müslümanlar, bugünküler ise islam devleti kurallarında yaşamak istemeyen, Hristiyan ülkelere kapağı atmaya çalışan, çoğu ne idüğü belirsizlerdir.

Yani iki olayın gerekçesi farklıdır ve aynı şey değildir. Türkiye Anayasası’nı RTE’ye uydurduk ama islami kuralları, ya da islami olay, terim ve tarifleri her kafaya göre ve işimize geldiği gibi uydurmak, yorumlamak mümkün değildir…

İslam tarihini bu şekilde yorumlamak hiç mümkün değildir. Bugün İslam devletlerinden kaçıp gelenleri bağrınıza basarak bu ülkede özgürce müslümanlığını yaşayanların sorunlarının artmasına neden olmak ise siyaseten de yanlış hesaptır.

NOT : Zulümden kaçan insanlara müslüman olukları için değil, İNSAN oldukları için sahip çıkmak ayrı bir anlayıştır.. ÖNCE İNSANLIK...

***

Göçmen sorununu korku yaratarak, kovarak, zora dayanarak çözme iddiasında olanlar da biraz tarih okusunlar. 1915 de bizim tehcir, başkalarının SOYKIRIM olarak nitelendirdiği Ermenilerin yerlerinden yurtlarından kovulmaları olayını yaşamadık mı? Yaşadık… Bundan ötürü 117 yıl geçmiş olmasına rağmen hala suçlanıyor ve kendimizi savunmak zorunda kalıyorsak ağzımızdan çıkanı kulaklarımız duymalı, hiçbir koşulda insan hakları ve hukukun gösterdiği çizgiden asla vaz geçmemeliyiz…

İstenirse kişisel siyasi hesaplar yapmadan, bir devlet politikası oluşturarak bu sorunu çok kısa zamanda çözebiliriz.