Enez’de oksijen zenginliği ve yitirilen değerlerimiz

Abone Ol

ENEZ MEKTUBU

“Edirne’nin tüm ilçelerinin özelliklerini, güzelliklerini toplasanız bir Enez etmez”…

Hiç kimse kusura bakmasın ama her zaman dile getirdiğim bu iddiayı yinelemek zorundayım. Bu diğer coğrafyaları, ilçeleri küçümsemek değildir. Elbette herkesin kendi yaşadığı il, ilçe, köy hatta sokak en yaşanılası yerdir. İşin duygusal yönü budur. Ancak gerçekleri bir tartıya koyarsak Enez’in farklılığını kabullenmek zorundayız. Lagün Gölleri, Meriç’e olan kıyısı, denizi, kumsalı, hem deniz, hem tatlı sulardan elde edilen balıkları, su ürünleri, ülkemizin sayılı Milli Parklarından olan Gala Gölü Kuş Cenneti, Limanı, Kalesi, arkeolojik zenginliği say say say bitmez. İddiamda haksız mıyım?

***

Bunlara daha başka özellikler, güzellikler eklemek de mümkün. Ama Enez’in bilinmeyen çok önemli bir özelliği de Kaz Dağları ile yarışan oksijen zenginliğidir. Bunun ölçümlendiğini ve açıklandığını duymuştum. Ama kim ölçmüştü, doğru mu değil mi? Bir kanıt sunamayacağım. Ama gözlemlerime dayanarak söylemekte hiç tereddüt etmiyorum ki Enez’in sağlık açısından çok önemli bir coğrafya olduğundan hiç kuşkum yok. Bunun Enez’de çok önemli örneklerini görmek, öğrenmek mümkün. Örneğin Enez astım hastaları için çok yararlı sonuçlar gösteren bir özellik taşıyor. Buraya iki büklüm ya da hatta ambulansla gelip bir süre sonra ayağa kalkan insanların varlığı da yalan değil. Örneğin bunlardan birisi, yakın zamanda vefat eden benim yakın bir dostumdu. Bence ilgililer bu konuda daha bilimsel ölçütler ve araştırmalarla Enez’e oksijen bolluğu gibi önemli ve yeni bir değer katabilirler.

***

İyi de; bizler bu önemli zenginliklerin olduğu bu coğrafyada neler yapıyoruz? Anız yakıyoruz. Salgılanan dumanı Enez sahiline kadar taşıyarak oksijen zenginliğini yok ediyoruz. Kilittaş fabrikası kurarak ve hala işleterek oksijenli havayı tozla kirletiyoruz. Yasak olmasına rağmen uçaklarla ilaçlamalar yapıyoruz. İlaç, toz, ateş ve dumanla doğal yapıyı yok ediyoruz. Toprağı ve o alanda yaşayan canlıları diri diri yakıyoruz. Çeltik tarlalarını genişletip Gala Gölü Kuş Cennetini daraltıyoruz. Gala Gölü’ne ilaçlı, gübreli suları boşaltarak ya da tersine, Gölün suyunu çeltik tarlalarına aktararak, DSİ tarafından Gala Gölü ve diğer lagün Gölleri’ni DEŞARJ kanalı gibi kullanarak doğal dengeyi bozuyoruz. Sonuçta artık sofralarımızda, yılan balığı, kızılkanat, sudak, turna, yayın, kerevit, çapuka, sazan gibi pek çok balığı eskisi kadar bol, hatta hiç göremiyoruz. Göllerimizin dolmasına seyirci kalıyoruz.

***

Kendi toprağımızdan çıkan arkeolojik bulguları görmek için 180 km ötedeki Edirne Arkeoloji Müzesi’ne gitmek zorunda kalıyoruz. Sahilimiz bungalow ve konteynrlarla işgal edilmeye devam ediliyor. Derin deşarj kanalı yapılmadığı için arıtma sistemi randımanlı çalışmıyor. Lagün Göllerimiz hızla doluyor. Limanımız hala işlevsiz ve bir suç işleme alanı olarak kapanın elinde kalmış bir başıbozukluk görüntüsünde. Meriç Nehri Yunan balıkçıya serbes ama Enez’li balıkçıya ancak izinle kullanıma açık. Deniz manzaralı çöplüğümüz, ormanımız tüm çevrecilerin görüp tepki göstermeleri gereken, dehşet verici bir görünümde.

***

Yerel Yöneticilerimizin, Edirne Valileri’nin, Edirne Milletvekilleri’nin, İl Genel Meclisi Üyeleri’nin, Ticaret Odaları’nın, meslek kuruluşlarının hatta çevremizdeki üniversitelerin Enez’in gerçek değerini bildiklerini, bu tehlikeleri gördüklerini söyleyebilmek bugün için mümkün değil. Zaten görüyorlar da çare aramıyorlarsa o çok daha büyük bir gaflettir.

***

Yapılacak iş, daha fazla vakit geçirmeden öncelikle 2017 Enez Yılı’nda yapmayı düşündüğümüz (ama yapamadığımız) gibi Enez’i uzunca bir süre bir masaya yatırmaktır. Bu masada özellikle CİTTASLOW kriterleri öne çıkarılarak Enez’in yörüngesini, geleceğini kamu görevlileri ile, seçilmişleri ile, üniversiteleri ile hep beraber belirlemektir…

Bunun öncülüğünü yapması gereken de her halde Enez Belediyesi’dir.