SİYASET

CHP Sözcüsü Öztrak: “Küfretme, İstifa et”

Abone Ol

HABER MERKEZİ

CHP Sözcüsü Öztrak, depremde 43 bin vatandaş vefat etmesine rağmen Hükümetten tek bir istifa bile gelmediğini, bunun yerine suçluların telaşıyla, millete küfür ve hakarete sarıldığını belirterek, “Söze karşı küfür, acizliktir. Testinin içinde ne varsa dışarı o sızar. Bizim küfredenlere diyeceğimiz bellidir: Küfür etme, istifa et” dedi.

Deprem nedeniyle oluşan zararın 100 milyar dolar seviyesinde olduğunu kaydeden Öztrak, “Ama hiçbir vatandaşımızın kaygısı olmasın. Elbette depremde yitirdiğimiz canları geri getiremeyiz. Sayılı gün kaldı, bu depremde vatandaşlarımızın kaybettiği ne kadar mal varsa, evinden arabasına, ev eşyasına ve enkaz altında kalan alyansına kadar yitirdiği her şeyi biz yerine koyacağız” diye konuştu.

Öztrak, depremin ardından eski Aile Bakanı’nın kardeşine ve eski AK Partili milletvekillerinin çocuklarına makamlar dağıtıldığını belirterek, “Millet can derdindeyken, bunlar mansıp derdinde” ifadelerini kullandı.

İçişleri Bakanı’nın “Hazırlıklı olmasak kaos olurdu” sözlerini değerlendiren Öztrak, “Enkaz altındaki insanlarımız, ‘Sesimi duyan var mı?’ diye bağıra bağıra yaşama veda etti. Beyler hazırlıklı olmasalarmış kaos yaşanırmış. Ne kaosu, milletimize kıyameti yaşattınız” dedi.

Salgın döneminde millete 5 maskeyi bedava dağıtamayan Hükümetin, iki yıl boyunca ölüm istatistiklerini de sakladığını söyleyen Öztrak, “2020 ve 2021’de açıklanan vefat sayısı Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığından 5 bin kişi daha fazla… Çukurova’da ‘Acıyı, acıyla yuğmak’ diye bir tabir vardır. Adeta deprem acısıyla, salgının acısını yuğmaya kalktılar” değerlendirmesinde bulundu.

Depremden önce “Türkiye Yüzyılı” diyerek propaganda yapan Hükümetin ülkeye “Yüzyılın Felaketini” yaşattığını söyleyen Öztrak, “Türkiye’yi şantiyeye çevirmekle övünen bu öngörüsüz, liyakatsiz, kendini beğenmişlerin elinde, Türkiye’miz koskoca bir cenaze evine döndü” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, dün, Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Bugün depremin üzerinden 19. gün geçti. Şu ana kadar, 43 bin 556 yurttaşımızı kaybettik. Cenazelerimizin gerçek sayısını ise, hala bilmiyoruz. Acımız da, üzüntümüz de çok büyük.  Ruhlarımız yaralı. Yüreklerimiz yangın yeri ve bu yangın da, kolay kolay küllenmeyecek. Kaybettiğimiz yurttaşlarımıza, bir kere daha buradan Allah’tan rahmet diliyoruz. Yaralanan yurttaşlarımıza acil şifalar diliyoruz. Tüm milletimize, kaybettiğimiz yurttaşlarımızın ailelerine baş sağlığı diliyoruz. Bu deprem felaketi bir kez daha gösterdi ki, milletimiz çok büyük bir millettir. İnsanımızın karakteri asildir. Felaketi duyar duymaz, çıplak elleriyle, tırnaklarıyla, enkaza koşan, taş kaldıran, binlerce gönüllüye, gençlerimize şükran borçluyuz. Yine bölgeye yardım etmek için yarışan, gecesini, gündüzüne katan, Sivil Toplum Kuruluşlarına, uykuyu unutan, devlet kurumlarımızın fedakâr personeline, elbette güvenlik kuvvetlerimize müteşekkiriz. Yine ülkemize arama kurtarma ekiplerini gönderen, adını tek tek sayamayacağımız 88 ülkeye, ayrımsız, istisnasız şükranlarımızı sunuyoruz. Tabi kendi acımızdan, komşumuzun acısını paylaşmaya fırsat bulamadık. Deprem bizimle beraber, Suriye Arap Cumhuriyeti’ni de vurdu. Dün Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a, bir taziye mektubu göndererek, Suriye halkının acısını paylaştı.

 EKONOMİ YÖNETİMİNDE ZAFİYET MİLLEİTN CÜZDANINI BOŞALTIYOR

Uzunca bir süredir, bir hakikatin altını çizip duruyoruz. Türkiye’miz, ucube tek kişi yönetimine geçtiğimiz, 2018 yılından bu yana, iki büyük krizi iç içe yaşıyor. Bir tarafta devlette yönetim krizi. Diğer tarafta ekonomik kriz. Milletimize çok ama çok ağır bedeller ödetti, ödetmeye de devam ediyor. 2018’den bu yana, yaşanan her acı olayda, devlet yönetimindeki zafiyet, kendini daha da gösteriyor. Milletimizin canına, malına mal oluyor. Ekonomi yönetimindeki zafiyet ve kusurlar ise, milletimizin cüzdanını, mutfaktaki tenceresini boşaltıyor. 2020’de COVİD salgınında gördük. Saray hükümetinin ilk işi, millete IBAN numarası atıp yardım istemek oldu. Ama aynı yönetim, milletimize 5 maskeyi ücretsiz dağıtamadı. Binlerce insanımızı kaybettik. Peki, ne yaptılar? Ölüm istatistiklerini milletten sakladılar.

 SAĞLIK BAKANLIĞI İLE TÜİK İSTATİSTİKLERİ TUTMUYOR

Düne kadar bu istatistikleri açıklamamışlardı. Milletimiz depremin acılarıyla boğuşurken, dün, 2020 ve 2021 yıllarında, 87 bin 334 yurttaşımızı, salgında kaybettiğimizi açıkladılar. Bu Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığından, 5 bin vefat daha fazla… Çukurova’da; “Acıyı, acıyla yuğmak” diye bir tabir vardır. Salgında millete İBAN numarası gönderenler, deprem acısıyla, salgının acısını yuğmaya kalktılar. Yine 2021 yazında Batı Karadeniz’i sel vurdu. Onlarca insanımız selde boğuldu. Selden birkaç gün önce, Somali’ye 30 milyon dolar hibe eden Erdoğan, selden sonra yine milletimize IBAN gönderdi. Bunların afralarına tafralarına baktığınızda Hac farz olmuş… Ama yaptıklarına baktığınızda zekâta muhtaçlar…

 KENDİLERİNDE SARAY KOLEKSİYONU, VATANDAŞA ÇADIR YOK

2021 yazında bu sefer güneyimizde, ormanlarımız yandı, kül oldu. Yurttaşlarımız çıplak elleriyle, orman yangınlarına müdahale etti. Ankara’da, uçan saray filoları kuran kibir abidesi, o yangını söndürmek için uçak uçuramadı. Ve 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem felaketlerinde, 11 ilimiz yıkıldı. Milletimiz enkaz altında kaldı. 43 bin 556 canımızı kaybettik. Yüzbinlerce yurttaşımız evsiz, yurtsuz kaldı. Kendi keyfi için, “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek, Beştepe’de, Ahlat’ta, Marmaris’te, İstanbul’da, Saray koleksiyonu yapanların elinde, afet de dağıtılacak çadır stokumuz bulunmadığı anlaşıldı. Bugün depremin 19. günü… Ve hala deprem bölgesindeki bazı yerlerde, çadır yok, tuvalet yok. Banyo yok.  Enkazın altından çıkarılanların, cenazesine kefen bezi bulamayanlar, milletin dirisine de çadır bulamadılar.

 “TÜRKİYE YÜZYILI” DERKEN, “YÜZYILIN FELAKETİNİ” YAŞATTILAR

Daha birkaç hafta önce, “Türkiye yüzyılı” diyenler, liyakatsizlikleriyle, beceriksizlikleriyle, kifayetsizlikleriyle, kibirleriyle, ülkemize “Yüzyılın felaketini” yaşattılar. Türkiye’yi şantiyeye çevirmekle övünen, bu öngörüsüz, liyakatsiz, kendini beğenmişlerin elinde, Türkiye’miz, koskoca bir cenaze evine döndü. Bir devletin itibarı, yöneticilerinin zenginliğiyle, saraylarıyla, uçaklarıyla, binlerce korumasıyla, araç konvoylarıyla değil, insanlarına ve insan yaşamına verdiği değerle ölçülür. Çünkü “İnsan yaşarsa, devlet de yaşar.” 20 yıl ülkeyi yönetenler, milletimizi güvenli şehirlerde yaşatamadı. İnsanların bütün birikimlerini verip, satın aldıkları evler, vatandaşlarımıza mezar oldu.

 İNSANLARI KİMLİKSİZ, KEFENSİZ TOPRAĞA VERDİK

“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” diyor bir ünlü yazar. Bu ülkede kimliksiz, kefensiz, on binlerce insanımızı, sıra, sıra toprağa verdik. Battaniyelere, yem ve çöp torbalarına sarılı cansız bedenler, toprakla buluştu. İşte 20 yıllık bir yönetimin, milletimize reva gördüğü son maalesef bu oldu… On binlerce yurttaşımız, itibardan tasarruf olmaz diyen, deprem için hiçbir hazırlık yapmayan, yaşadığımız kentlerin güvenliğini sağlayamayan, evlerimizi depreme dayanıklı hale getirmeyen, elindeki görülmemiş imkânları, kentsel dönüşüme değil, ranta ve şatafata harcayan, oy almak için imar afları çıkaran, bu sorumsuz hükümet yüzünden canından oldu. On binlerce vatandaşımız, Saray’ın yandaşlarına rant sağlama ihtirasının, kendine yakın iş insanlarını, müteahhitleri, denetlemeyerek, kayırarak, ranta boğarak, kendi zenginini yaratma stratejisi nedeniyle, hayatını kaybetti.

 KKTC’DEN GELİP HAYATINI KAYBEDEN EVLATLARIMIZIN DA HUKUKLARINI SAVUNACAĞIZ

İşte yaşananlar ortada… Adıyaman’daki otel… Önce apartman olarak yapılmış. Kabası bitmiş, inşaat durmuş. Kar, yağmur, güneş altında yarı yapılı bir halde 10 yıl beklemiş. Sonra bu kaba inşaatı alan aile; çürümüş binayı süslemiş, püslemiş otel yapmış. Bina yapı denetiminden geçememiş, mühürlenmiş. Sonra ne olmuşsa olmuş. Birileri devreye girmiş. Otel hizmete açılmış. Otelin sahibi aile, Adıyaman’da AK Partiye yakınlığıyla biliniyor. Sahiplerden biri, Adıyaman Belediye Meclisi’nin, önceki dönemde AK Partili üyesi. Bir diğeri re, Erdoğan ailesine ait TÜGVA’da Adıyaman Yüksek İstişare Kurulu Üyesi… Sonuç: Çöken binada, Kıbrıs’tan voleybol turnuvası için gelen, ortaokul talebesi yavrular, aileler, öğretmenler, 65 insan hayattan koparılıyor. Buradan açıkça ifade ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hayatını kaybeden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen evlatlarımızın haklarının hukuklarının da savunucusu olacağız.

 KUZU KURDA EMANET

Yine, Gaziantep Nurdağı’nda… Bir başka AK Partili Belediye Meclis üyesinin müteahhidi olduğu binalar, depremle yerle bir oldu. Bu AK Partili müteahhit, Belediye Meclisi’ne seçilmeden önce, AK Partili Belediye Başkanının yakınlarıyla beraber Nurdağı’nda lüks siteler yapmış. Bu şahıs, sadece Belediye Meclisi Üyesi de değil, aynı zamanda İmar Komisyonu’nun da Başkanı… Yani tam anlamıyla kuzuyu kurda emanet etmişler. Sonuç: Bu müteahhidin yaptığı pek çok site, depremde yerle bir olmuş. Beton yığınlarının altında, yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş. Bu AK Partili müteahhit şimdi ortada yok. Kaçmış… Bu müteahhidin nerede olduğu en son Erdoğan’a soruluyor. Erdoğan’da sorudan kaçıyor. Bu ülkede tasfiye etmemiz gereken; çürümüş zihniyet, işte tam da budur. Siyaset zenginleşme, makam ve mevki için değil, millete hizmet için yapılmalıdır. Ama 20 yıldır siyasetinin finansmanını, Siyaset-İnşaat-Rant üçgeninde yapan bir zihniyet, bunları anlayamaz. İdrak edemez. On binlerce vatandaşımız, Sarayın, liyakat değil sadakat diyen anlayışı sonucunda, doğru düzgün bir afet mücadele planı, yapamadığı için öldü.

 MİLLET CAN DERDİNDE, BUNLAR MANSIP DERDİNDE

Ama ülkemizi cenaze evine döndüren, Saray sosyetesi, hala mansıp peşinde koşmaya devam ediyor. Ülkemiz acıya boğulmuşken, bunlar makamlara, mevkilere, üçer, beşer maaşa bir türlü doymuyorlar. İşte son örnek: Fatma Betül Sayan Kaya, ailesine bakmaya devam ediyor. Eski Aile Bakanı, aileden sorumlu bakan. Bakanın kız kardeşi, Dışişleri Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri Genel Müdürlüğü’ne, Genel Müdür olarak dün atanmış. Ülkede ne kadar makam mevki varsa, Sayan kardeşlerin emrine amade…  Yine bir başka aile içi atama. Bu da Nükleer Düzenleme Kurulu üyeliğine yapılan atama. AK partili eski vekilin oğlu, Nükleer Düzenleme Kuruluna atanıyor. Millet can derdinde, bunlar mansıp derdinde… Devletin deprem bölgesine atadığı koordinatör vali de bütün bunlardan sonra çıkıyor, “Memurların, işçilerin hepsi bir aylık maaşını almasın, devlete bağışlasın” diye, memura, işçiye ahkâm kesmeye kalkıyor. Ne diyelim? Allah bunlara akıl fikir versin. On binlerce yurttaşımız, Saray’ın, adam sendeciliği, vurdumduymazlığı, görevini ihmal etmesi, görevini savsaklaması nedeniyle öldü. Evsiz barksız kaldı. Bu kürsüden günlerdir belge üstüne, belge açıkladım. Bilim insanları uyarmış. Devletin dürüst bürokratları uyarmış. Sivil Toplum Kuruluşları uyarmış. “Burada çok büyük bir deprem olacak, tedbir alın” demiş. Felaket bağıra çağıra gelmiş. Ama Sarayın kibirlisi, kulağının üstüne yatmış. Üç maymunu oynamış. Yurttaşlarımızın en temel hakkı olan, “Yaşam hakkını” taammüden ellerinden almış.

 6 ŞUBAT PAZARTESİ BU ÜLKEDE KIRMIZI PAZARTESİ OLDU

6 Şubat 2023 Pazartesi günü, bu topraklarda, “İşleneceği önceden, açıkça duyurulan, failini ve maktulünü herkesin bildiği bir cinayet” yaşandı. Şimdi bu cinayetin failleri, kendilerinden başka herkesi suçluyor. “Asrın felaketi” diyerek; suçlarının, kabahatlerinin, sorumluluklarının üstünü örtmeye çalışıyorlar. Yaşadığımız; “Asrın felaketi” değildir. Yaşadığımız; “Asrın ihmalidir.” Yaşadığımız; “Asrın cinayetidir.” Yaşadığımız; “Asrın ihanetidir.” Ama pişkinlik, bunların en büyük sermayesi… Atama İçişleri Bakanı, depremin ilk günlerinde, kendi yönetimindeki AFAD hakkında; “AFAD'ın toplam personel sayısı 7 bin 300'dür. Takdir edilir ki 7 bin 300 personelle, Türkiye'deki bu büyük afeti veya herhangi bir afeti, altını çizerek bir defa daha söylüyorum, herhangi bir afeti yönetebilmek mümkün değildir” dedi.

 KAOS DEĞİL, KIYAMETİ YAŞATTINIZ

Sonra aynı Bakan çıktı, altında kaldığı depremin şokunu atlattı, “Eğer Türkiye çok uzun zamandır, bu hazırlıkları yapmamış olsaydı, büyük bir kaos ile karşı karşıya kalırdı” dedi. Şimdi bu sözlerin hangisi doğru? Hangisi hakikat? Millet yaşadığına mı, yoksa bunlara mı inanacak? Milletimiz 48 saat enkazın altında bir başına kaldı. “Nerede bu devlet?” yakarışları arşa yükseldi. Asker sahaya zamanında sürülmedi. Madencilerimiz hızla bölgeye taşınamadı. Fay hattının üstüne yapılan yollar, havalimanları çöktü. Bölgeye ulaşım kilitlendi. İletişimin çöktüğü bir anda yetmedi bir de sosyal medyaya karartma uyguladılar. Daha önceki depremlerden biliyoruz ki, böyle bir anda, sahra hastanesi, mutfağı, çadırlar en geç 6 saatte kurulabildi. Ama şimdi bu sefer kurulamadı. Enkazın başında, yakınlarının çığlıklarını duyan vatandaşlarımız, arama kurtarma ekiplerini günlerce bekledi. Enkazın başına giden iş makineleri, operatörlerle, operatörler ise iş makineleriyle buluşturulamadı. Koordinasyonsuzluk nedeniyle, en kritik altın saatler heba edildi. Ve enkaz altındaki insanlarımız, “Sesimi duyan var mı?” diye bağıra bağıra, yaşama veda etti. Beyler hazırlıklı olmasalarmış, kaos yaşanırmış. Ne kaosu, milletimize kıyameti yaşattınız. İlk gün itiraf ettiğiniz gibi, yaşadıklarımız, herhangi bir afeti yönetecek, bir hazırlığınız olmadığını açıkça gösterdi. O zaman ne yapacaksınız? Elinizi tutan yok. İstifa mektubunuzu yazacaksınız.

 RTÜK ÜYESİNİN MUHALEFET ŞERHİNİ DOSYADAN ÇIKARDILAR

Tabi bunların Saray rejiminde, sistemin temel direği yalan, dolan ve yasaklar. Beceriksizlikleri ifşa olmasın, eleştiri yapılmasın diyerek, sosyal medyayı kararttılar. Facebook’dan daha eski olan, gençlerin bir araya geldiği Ekşi Sözlük, sorgusuz, sualsiz erişime kapatıldı. Yetmedi Tele 1 RTÜK eliyle karartıldı. Halk TV, FOX TV’ye cezalar yağdırıldı. O da yetmedi, RTÜK’ün hukuk müşaviri TELE-1 ile ilgili dosyayı mahkemeye gönderirken içinden RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın muhalefet şerhini çıkardı. Mahkemeye eksik dosya gönderdi. Bu Hukuk Müşaviri derhal görevden alınmalıdır. Ayrıca Baroları da bu Hukuk Müşaviriyle ilgili göreve davet ediyoruz. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, gerçeklerin ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var.

 YAZI YAZMIŞLAR, ADIYAMAN’I UNUTMUŞLAR

Dün, Gazeteci Barış Terkoğlu yazdı. Bakanlık da şu ana kadar yalanlamadı. İşte Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, deprem olduktan sonra, şu resmi yazıyı muhataplarına göndermiş. Deprem sabah 4.17’de olmuş. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, deprem olduktan sonra akşam mesai bitimine kadar, arama kurtarma ve yardım çalışmalarına destek olmak üzere, ülkedeki şirketlerden, hava araçlarının durumunu bildirmelerini istemiş. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün yazdığı yazıdan, Adıyaman’da da deprem yaşandığından, devletin o saat itibariyle, haberi olmadığını görüyoruz. Gönderilen bu resmi yazıda, depremin vurduğu iller arasında, Adıyaman’ın adı bile sayılmamış... Şimdi Adıyamanlılar, “Depremde yalnız bırakıldık” derken, haksız mı? Bu nasıl bir deprem hazırlığı? Hazırlık dediğiniz böyle mi olur? Hazırlık, depremden önce yapılır. Depremden sonra değil… Şirketlerin elinde ne kadar sabit kanatlı, ne kadar hareketli kanatlı hava aracı var. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün elinde, bunların bir kütüğü, bir listesi nasıl olmaz? Biz hala devletin bu kadar acze düşürüldüğünü düşünmek istemiyoruz. Sorumlulardan mutlaka bir açıklama bekliyoruz.

 PATRON MİLLETTİR

Ama atalarımız ne demiş? “Ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider…” Sarayın kibirli başı Erdoğan önce çıktı, “Bu deprem kader planı” dedi. Sorumluluğu Yüce Allaha yıkmaya kalktı. Tedbir almayan tevekküle sığınmaya kalktılar ama olmadı. Sonra milleti not etmeye kalktı. Oysa devleti yönetsin diye iş başına getirilenler, milleti not edemez. Çünkü onların işvereni millettir. Onların patronu millettir. Asıl millet, “devleti 5 yıllığına yönet” diyerek, iş verdiklerinin notunu verir. Sandıkta da ellerine tasdiknamelerini tutuşturur.

 İŞİ MİLLETE KĞÜFRETMEYE KADAR GÖTÜRDÜ

Ama Sarayın kibirlisinin gözü o kadar dönmüş ki, sonunda işi millete küfretmeye kadar götürdü. Bununla da yetinmedi, en sonunda sorumluluğu milletin üstüne bıraktı. Şu cümleye bir bakın, “Vatandaşlarıma diyorum ki, bize yeni bedeller ödetmeyin. Bu kentsel dönüşümü yapmamız lazım.” Kentsel dönüşümü, rantsal dönüşüme çeviren sensin. Millete sağlam evler yaptırtmak yerine, yandaşa rant yaratmanın peşine düşen sensin. Şimdi ne oldu da suçlu millet oldu? Ortada 43 bin 556 cenazemiz var. Anasız babasız kalan evlatlarımız, evlatsız kalan analar, babalar var. Yüz binin üzerinde yaralımız var. Ama ortada tek bir istifa yok. Onun yerine, milleti bol bol tehdit var. Hakaret var. Küfür var.

 KÜFRETME, İSTİFA ET

Söze karşı küfür, acizin ifadesidir. Küfredenin söyleyecek sözü yok demektir. Ve şunu açıkça ifade edeyim, testinin içinde ne varsa, dışarıda o sızar. Biz tarih kürsüsünden yaşadıklarımıza bakıyoruz. Ve küfre düşenlerde, suçluların telaşını görüyoruz. Bizim küfredenlere söyleyeceğimiz bellidir. “Küfür etme, istifa et.” Azıcık bu millete karşı sorumluluk duygunuz kaldıysa, küfretmeyin, istifa edin. Zaten soruşturmanın selameti bakımından, milletimiz sandıkta, sizi görevden alacak. Evlerinize gönderecek. Bu ülkede artık Erdoğan Şahsım Rejimi iflas etmiştir. Erdoğan devri bitmiştir. 20 yıllık muktedir dekoru, bu depremle beraber enkaz altında kalmıştır. Bu siyasi enkaz sandıkta, vatandaşlarımız tarafından kaldırılıp atılacaktır.

 İKTİDARI DEĞİŞTİRMEK KOLAYDIR, ZOR OLAN ZİHNİYETİ DEĞİŞTİRMEK

Bu iktidarı değiştirmek işin kolayıdır. Ama zor olan zihniyeti değiştirmektir. Coğrafya kaderse, biz bu kadere teslim bayrağı çekmeyeceğiz. Bu kadere vatandaşlarımızı teslim etmemek için, aklın, bilimin gerektirdiği her türlü tedbiri alacağız. Kültürümüzü, estetiğimizi, akılla, bilimle, liyakatle birleştireceğiz. Coğrafyamızın gerçekleriyle uyumlu, hem güzel, hem de güvenli şehirler inşa edeceğiz. Depreme dayanıklı binalar yapacağız. Deprem ve sonrasında, kimseden izin, icazet ve talimat beklemeden, tüm sorumluların derhal harekete geçebilmesi için, hangi kurumların, neleri, nasıl, ne zaman yapacağını, önceden belirleyen protokolleri hazırlayacağız. Kısa vadeciliği, köşe dönmeciliği, rant hırsını bu topraklarda bitireceğiz. Siyaset-İnşaat-Rant şeytan üçgenini, kırıp atacağız. Bu şeytan üçgenine daha fazla kurban vermeyeceğiz.

VATANDAŞIMIZA KAYBETTİĞİ ALYANSA KADAR HER ŞEYİNİ GERİ VERECEĞİZ

Yaşadığımız deprem felaketinde, insani kayıplarımız kadar, maddi kayıplarımız da büyük. Ama dün baktık Merkez Bankası, faizi yüzde 9’dan, yüzde 8,5’uğa çekerken, depremin olası ekonomik etkilerini de küçümsüyor. Deprem yakın dönemde, ekonomik aktiviteyi olumsuz etkilese de, orta vadede ekonomik performans üzerinde, kalıcı etki yaratmazmış. Yani hep söylüyoruz, Allah şunlara verdiği aklı, bir günlüğüne bize verse de, en azından bir gece rahat rahat uyusak. Milli gelir, işgücü kaybı, sermaye stokundaki kayıplar, telef olan büyük ve küçükbaş hayvanlar, otomobil, mobilya-ev eşyası gibi kayıplar, bunları alt alta koyduğumuzda, depremin ekonomik maliyeti, 75 ila 85 milyar dolar civarında… Buna bir de depremde kaybettiğimiz, insan kaynağımızı, kıymetli beşeri sermayemizi eklersek, depremin toplam maliyeti; 100 milyar doları aşıyor. Bunlar bizim ilk tespitlerimiz. Ama hiçbir vatandaşımızın kaygısı olmasın. Şurası muhakkak ki, depremde yitirdiğimiz canları geri getirmemiz mümkün değil. Ama sayılı gün kaldı, bu depremde vatandaşlarımızın kaybettiği mal, mülk ne varsa, evinden, arabasına, ev eşyasına, enkaz altında kalan alyansına kadar, yitirdiği her şeyi yerine koymaya kararlıyız. Bölgede tarımı, sanayii, turizmi, hizmetleri, hasılı topyekun üretimi biz ayağa kaldıracağız. Hiç kimseyi aç, açık bırakmayacağız. Deprem bölgesine yönelik, kapsamlı bir bölgesel kalkınma stratejisini, seçimden hemen sonra uygulamaya başlayacağız. Hatay başta olmak üzere, bölgenin demografik yapısının değişmesine, asla müsaade etmeyeceğiz.

 AFET BAKANLIĞI’NI MİLLET İTTİFAKI’NDAN KOPYA ÇEKMİŞLER

Millet İttifakı olarak, artık biz hazırız. İşte Ortak Politikalar Mutabakat Metnimiz. Erdoğan bu metinden kırpıp, kırpıp, kopya çekmeye çalışıyor… Biz, “Şehircilik ve Afet Bakanlığı” kuracağımızı, deprem felaketinden bir hafta önce, bu dokümanda açıkladık. Şimdi öğreniyoruz ki, Erdoğan’da Afet Bakanlığı kurmayı düşünüyormuş. Sizin kurduğunuz Afet Bakanlığından ne olur? Siz bu programla ortaya koyduğumuz, zihniyet değişikliğini gerçekleştirebilecek misiniz? Önce rant değil önce millet diyebilecek misiniz? Zulüm değil, bilim diyebilecek misiniz? Ben değil biz diyebilecek misiniz? Hep diyoruz. Çoklu organ yetmezliğiyle malul Saray hükümetinin beyin ölümü artık gerçekleşti. Ülkeyi yönetme enerjisi, ehliyeti kalmadı. Bizden kopya çekerek, ömürleri uzamaz. Bad-el Harab-ül Basra… Yani Basra harap olduktan sonra, artık geçmiş olsun.

 BİR DAHA BENZER ACILAR YAŞATMAMAK İÇİN PLANLARIMIZ HAZIR

Biz Millet İttifakı olarak, sadece Çevre ve Afet Bakanlığını kurmakla kalmayacağız. Biz, deprem ve doğal afet riskinin yüksek olduğu tüm kentlerde, güçlendirme ve yeniden inşa projelerine hız vereceğiz. Deprem riski taşıyan yapılarda, okul, hastane, sosyal hizmet binaları başta olmak üzere, depreme karşı güçlendirme çalışmalarını yapacağız, hızlandıracağız. Deprem bölgelerinde mikro planlamalar yapacak, zemin etüt sonuçlarına göre, imar planlarının hepsini revize edeceğiz. Fay hatları üzerindeki tüm yerleşim birimlerindeki, yapı stokunun risk analizlerini süratle tamamlayacağız. Deprem bölgelerinde “deprem raporu” olmayan yapıların, deprem raporlarını hazırlatacağız. Deprem tehdidi altındaki bölgelerde, ivedilikle yeterli toplanma alanlarını tesis edeceğiz. Bu alanların imara açılmamasını güvence altına alacağız. İstanbul depremine karşı, risk azaltmayı hedefleyen, “Hayat İstanbul Projesini” başlatacağız. Afet riskini azaltma politikası kapsamında, “Mekânsal Acil Durum Planlarını” hazırlayacağız. Riskleri azaltmak amacıyla, belediyelerle beraber sakınım planlarını hazırlayacağız, uygulamaya geçireceğiz. Bu ülkede bir daha benzer felaketler, derin acılar yaşanmaması için biz hazırlığımızı yaptık.

BÜYÜK BİR ZİHNİYET DEVRİMİNİ GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ

Milletimizin canına malına mal olan, bu ucube rejimden ülkemizi kurtaracak, büyük zihniyet devrimini gerçekleştirmeye hazırız. Kalbi betonlaşmış Erdoğan ise, biran evvel acıların üstüne beton dökme hazırlığında. 21 yıldır ülkenin başında. Şimdi çıkıyor hiç sıkılmadan, “1 yıl daha bana görev verin” diyerek, kendini acındırmaya uğraşıyor. Teşbihte hata olmaz. Apartmanınızı 20 yıldır aynı yönetici yönetiyor. 20 yıl boyunca, asansör bozuk diyerek, tüm apartman sakinlerinden para topluyor. Ama bir türlü, asansörü tamir ettirmiyor. Ve bir gün asansörün halatı kopuyor. İçindekiler hayatını kaybediyor. Yönetici yitirilen insanların hesabını vermek yerine, bana bir yıl daha müsaade edin. Vallahi size söz, asansörü tamir ettireceğim diyor. Buna aziz milletimizin vereceği cevap ne olabilir? Olsa olsa hadi oradan olur! Artık çek git olur…

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim

 Soru- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün katıldığı bir televizyon programında açıklamalarda bulundu. Kazanacak aday ısrarını da sürdürdü. Saraçhane mitingiyle ilgili olarak da kendisine gelen eleştirilere karşı da açıklamalar yaptı. Bu son açıklamalara ilişkin sizin bir değerlendirmeniz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Değerli arkadaşlar, Millet İttifakı’nın sözcülerinin, Millet İttifakı’nın Genel Başkanlarının sözlerini yorumlamak ya da onlara cevap vermek gibi bir usulü yok.

 Soru- Kürsü dokunulmazlığı olan bir milletvekilinin ekranlarda söylediği sözler yüzünden RTÜK TELE-1’e 3 gün ekran karartma cezası verdi. AKP iktidarının RTÜK aracılığıyla bu tür cezaları rahatlıkla vermesi hakkında sizin bir değerlendirmeniz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Bu yönetim kendi sorumlulukları ortaya çıkmasın, hataları konuşulmasın, algı yönetimini istedikleri gibi serbestçe yapabilsinler diye muhalif televizyonların üzerinde RTÜK sopasını sürekli sallıyor. Biz her zaman özgür medyadan yanayız. Özgür medyayı yönetenlerin millet tarafından denetlenmesinin ve demokrasinin teminatı olarak görüyoruz.

Teşekkür ediyorum.